Eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Eylül 2025 Perşembe

GÖZLERİMİ KAPARIM, VAZİFEMİ (YAPAR GİBİ) YAPARIM.180925

"Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım" kavramı Ziya Gökalp ile yazı dünyamıza girmiş, ayrıca bir tiyatro oyunu ismi olarak da kullanılmış. 

Bu yazımızda bu kavramı, vazifesini yapıyor gibi yapıp yapmayanlar için "gözlerimi kaparım vazifemi yapar gibi yaparım" anlamında kullanılmıştır.

Maalesef pek çok insan tavrı böyledir. İşini, görevini, sorumluluğunu, vazifesini yapıyor gibi yapar, öyle gözükür ve gösterir veya öyle bir imaj oluşturur ama gerçekte fonksiyonel, işe yarayan, işi kotaran, faydalı, varsa problemi çözen, hiç bir icraat ortaya koymaz, ortaya konulan icraatlar da göstermeliktir.

Kendimizden başlayalım. Kendimize karşı, inanç ve dinimize karşı, ailemize karşı, akrabalarımıza, komşularımıza, çevremize, topluma millete karşı vazifelerimizi yerine getiriyor muyuz? Bize sağlanan imkanları doğru yerde, zamanda ve fonksiyonel olarak kullanıyor muyuz? Üzerinde tefekkür edelim. Ve gereğini yapalım.

Hatırlarsanız veya izlerseniz dikkat edin, Yeşilçam filmlerinde kavga hesaplaşma vs ne olacaksa olur, ölen ölür yaralanan yaralanır her şey biter sonra siren sesi duyulur polis aracı gelirdi, öyle bir yaklaşım olmaması gerekir. 

Anne ve babalar güzel ahlaklı iyi çocuklar  yetiştirmek, çocuklar hayata hazırlık eğitimini almak, eş dost, komşu ve toplum "neme lazım" demeden yapabildiği ölçüde iyiliği teşvik ve kötülüğü men etmek, kamu ve özel sektörde, askeri ve sivil bürokraside, yargı ve yasama da görevli her bir bireyin işini layıkıyla yapmak yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğü yerine getirmek kötü değil güzel örnekleri yarıştırır. 

Annede, babada, çocukda; okul, cami, belediye, devlet kurumları ve şirket çalışanlarında; esnaf, tacir gibi toplumun tüm fertlerinde; vazife, sorumluluk bilinci ile işini/yaptığını layıkıyla yapma kültürü geliştirilmelidir.

Bu çerçevede, "aman bana ne", "aman başıma bir şey gelmesin", "aman başım ağrımasın", "aman ağrımayan başıma iş almayayım", "yeni adet getirmeyelim", "böyle gelmiş böyle gider", "başkası yapsın" gibi vazife ve sorumlulukları layıkıyla yapmayı engelleyen düşünce ve tavırları terk edilmelidir.

İşini iyi bilen insan ne yapacağını ve nasıl yapacağını bilen ve yaptığı işten manevi haz alan insandır. Bu şekilde donanımlı ve liyakatli olanlar kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirirken, bir zorluk veya bir problem ile karşılaştığı zaman onun etrafında dolaşıp durmadan, doğrudan problemin kaynağına yönelerek onu çözen bir görev anlayışını sahip olurlar. Kalkınmış insan, kalkınmış toplum olmak zaten işi savsaklamayı değil, hakikaten yapmayı gerektirir.

Aşağıda günlük hayatta karşılaştığımız "gözlerimi kaparım vazifemi yapar gibi yaparım, veya yapar gibi yaparım" bir kaç örnek verdik.

1.Çocuk, anne baba, cami, hoca, kurs hocası, cemaat: Çocuk yetiştirmede herkes herkese vazifesini hatırlatır da, bir türlü istenilen çocuk tipi yetiştirilemez! Çünkü hiç kimse "kendi vazifesini" yapmaz, yapmaya yanaşmaz. Eğitilmeyen ve bilmeyen bir çocuğun her yerde, ailede, okulda, camide, sokakta, iş yerinde yani bulunduğu her yerde problem olma veya problem çıkarma ihtimali yüksektir. 

Misal, cumanın farzı hutbeyi dinlemek ve cuma namazı kılmaktır. Grup halinde gelen çocukların camiye girişiyle uğultu başlar. Konusu çocuk yetiştirme olan ve bu konuda anne baba, öğretmen ve topluma hatırlatmalar içeren hutbe okunurken, uğultu artar. Uğultu arttıkça hoca sesini yükseltir ve adeta bir an önce bitirmek için okumasını hızlandırır. Bu durum yaşanırken ne çocukların hutbeyi dinlemeleri için bir uyarı yapılır ne de hutbeyi dinlemeyen çocuklar cumanın farzına uymuş olur. Hutbe bitirilip farz namaza geçinceye bu uğultu devam eder. Namaza başlanacağı zaman yapılan "çocuklar sessiz olun" uyarısı ise zaten farz namazla birlikte uğultu kesileceğinden, "yapılmış olmak için yapılmış bir uyarıdan başka bir şey değildir. Sonuçta ne çocuklar hutbenin farz olduğunu ve hutbe sırasında konuşulmayacağını öğrenmiştir, ne farz olan hutbeyi dinlemişlerdir, ne de cemaate huzur vermişlerdir. Ama bakarsan güya camiye gelen herkes; hoca da, çocuklar da, çocukları camiye gönderen anne babalar da, kuran kursu veren öğreticiler de, cemaat de cuma vazifelerini yapmışlardır! Şeklen evet, ama içerik olarak, manen veya hedeflenen olarak bakarsak pek de öyle gözükmemektedir. Tipik "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım veya yapar gibi yaparım" hadisesi!

Bu gibi durumlarda namaz kılarken Peygamber efendimizin torunlarının sergilediği davranışları hemen dile getirenler olacaktır, bu durum çok farklıdır ve bu konuda İmam Gazalinin İhyasından "mescitlerin münkirleri" başlıklı bölümü veya bloğumuzdaki aynı başlıklı yazımızı okumaları önerilir. 

Bu ve bunun gibi durumları özetleyen bir kıssa vardır, herkesin etrafında dolaşıp konuştuğu ama fiilen adım atmadığı dolayısıyla ilerleme kaydedilmeyen durumları özetler. Birilerinin yapması gerektiğini konuşup durduğumuz ama yapmadığımız veya yapılmayan ve sonuçta ortada kalan pek çok iş, vazife, görevi ifade eden o kıssa şöyle; "Herkes, birisinin yapacağını umar, aslında herhangi biri yapabilir, ama hiç kimse yapmaz, birisi bu duruma çok kızar, çünkü herkes sorumludur, ama hiç kimse, herkesin yapmayacağını düşünmez!" 

Lütfen yaptığımız her bir işi yapmış olmak için değil, fonksiyonel bir şekilde, amaç gerçekleşecek bir şekilde, bir problem varsa onu görmezden gelerek değil, probleme müdahale ederek ve onu çözerek ve görevimizin vazifemizin gereğini tam olarak yapalım. 

2.Asayiş! Başka bir husus mahalle bekçileri, sadece asayişin berkemal olduğu mekanlarda değil, mahallenin özellikle gürültü, ses, tartışma yaşanan yani huzuru daha az sokaklarında da gezmeleri, oralarda gözükmeleri beklenir. Aslında tam da problem yaşanan sokaklara daha çok yol düşürmeliler ki oralarda da asayiş berkemal olsun, vazifelerinin hakkını vermiş ve aldıkları maaşı hakketmiş olsunlar! 

Yıllar önce Ankara/Ulus meydanında bir kavga yaşanırken, bulvar üzerinden gelen kolluk görevlileri köşeye gelip kavgayı görünce döndüklerini hayretle müşahede etmiş, şaşırmış ve kabul edememiştim.

Keza tüm mahalleyi inim inim inleten "DRİFT" "egzoz patlatma" seslerini duyan ilgililer, şikayete gerek kalmadan, gereğini yapıp bu problemlerden kurtaramazlar mı?

Bunlar "görmedim, duymadım, bilmiyorum"un özeti olan tipik "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım veya yapar gibi yaparım" hadiseleridir! Oysa tam aksine görmek, ilgilenmek ve çözmek gerekir.

3.Belediyeler veya bunlar özelinde resmi veya özel kurumlar! Maalesef buralarla ilgili aslında işin normalinde yaşanmaması gereken ancak bir şekilde karşılaşılan problemlerle ilgili pek çok müracaatla ilgili olarak da; yine oyalama, fonksiyonel olmayan, yapmış olmak için yapılan  ve işe yaramayan eylemlerle karşılaşılabilmektedir. Misal sokakların temizliği iletiliyor ama burasının genişliği 15 mt yi aşıyor sokak değil cadde dolayısıyla büyükşehir belediyesi ilgileniyor deniyor ve büyükşehir belediyesine iletiyorsun cevap yok. 

Çevreyi çöpe boğan bir tadilatı iletiyorsun, tadilat bittikten bir ay sonra el cevap geldik baktık olumsuz bir durum görmedik!

Eğlence mekanını tüm mahalleyi gürültüye boğan ses kirliğini iletiyorsun, geldiklerinde nasıl oluyorsa mekan sesi kısıyor, ses ölçümü yapılıyor ve ses düzeyi normal sınırlarında cevabı veriliyor. Tipik "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım veya yapar gibi yaparım" hadiseleri!

4.Devlet okullarındaki ses düzeyi! Okul yönetimine sabah törenlerindeki veya resmi bayram provalarındaki ses düzeyini tüm mahalleye değil sadece okuldakilerin duyacağı düzeye getirmesini rica etmek için yönetimi arıyorsun nedense telefonlara çıkan yok! Ve yine her nedense okul yöneticileri mutlaka toplantıda oluyor, telefona bakan kişi bana söyleyin ben iletirim diyor, ulaşmak güç, bin bir güçlükle bulduğunuz iletişim kanallarından e-posta veya cimer kanalıyla yazılı hale getirince, zabıtaya bildir diyor, zabıta ben onları uyardım ama o vazife ilçe milli eğitim müdürlüğünün diyor, kaç kurumla kaç yazışma zaman israfı! Oysa okul müdürünün bu sesi biraz kısın demesi veya sesi açan empati yapıp sesi biraz kıssa iş çözülmüş olacak! Liyakat, sorumluluk, görev bilinci, devletin sağladığı imkan ve kaynakları israf etmemek doğru yönde kullanmak gerekir. Tipik "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım veya yapar gibi yaparım" hadiseleri!

Örnekleri çoğaltmak mümkündür. 

Adalet sistemin hızlı çalışması, sağlıkta fonksiyonel tedavi, bürokraside bu gün git yarın gel veya bu gün de yarın da gel yerine işin çözülmesi, sistem bozuk yarın gel, ilgililerin ulaşılabilir olması, muhatap bulunması, bulunan muhatabın işi problemi çözmesi, vatandaşın dürüstlüğü şiar edinen bir davranış içinde olması konularının aksini gösterir pek çok örnek verilebilir, herkesin yaşadığı tecrübeler de vardır. Ancak maksat hasıl olacağı için bir kaç örnek vermekle yetiniyoruz.  

Temennimiz ve dileğimiz; annelerin, babaların, çocukların, kamu özel tüm kurum çalışanlarının, toplumun tüm sivil yapı çalışanlarının, tüm fertlerin yapması gereken iş, görev, sorumluluk ve vazifelerini yapmış olmak için yapmak değil de, işi, görevi, vazifesi neyi gerektiriyorsa o şekilde ve gerçekten yapmak kültürünün en kısa sürede gerçekleşmesidir. 

Konuya ilişkin aşağıda başlıkları verilenler ile diğer yazılarımız https://alinural.blogspot.com/ blog adresindedir.
1.Kadının aile ve iş hayatı 070825
2.ÜLKE'DEKİ BAZI TEMEL PROBLEMLER 250425
3.ÇOCUKLAR ve EĞİTİM 280325
4.Delaletten Çıkış Yolu 191024
5.Temizlik ve çöp 030624
6.Fonksiyonellik 2023
7.İŞ HAYATI, 200823
8.Ahlâk 120723
9.Liyakat (yine, yeniden, her zaman) 181022



25 Nisan 2025 Cuma

ÜLKE'DEKİ BAZI TEMEL PROBLEMLER 250425:

Türkiye kalkınmanın kulvarına girmiş ve epeyce yol almış iken, kalkınmanın tamamlanmaması için, geçmişte olduğu gibi yine birileri ve/veya bir takım görünmeyen eller devreye girmektedir. 

Geçmişteki kalkınma hamleleri; kimi zaman kalkınma yolunda ilerleme sağlanan sektörler/alanlar sekteye uğratılarak, kimi zaman girişimciler engellenerek, kimi zaman itibarsızlaştırılarak, kimiz zaman ticaret yasağı getirilerek, kimi zaman kaos ve anarşi ortamları oluşturularak, kimi zaman darbe yapılarak engellenmiştir. 

Bu engellemelere zemin oluşturmak için önce YALAN ve ALGILARA başvurulmakta akabinde ise fırsat bulunan her uygun ortam kaosa çevrilmek istenilmektedir. 

Şimdilerde de aynı yöntemler denenmektedir.

Peki ne yapmak gerekir

Devlet, kurumlar, halk ve vatandaşların bu durumların da farkında olmalıdır. 

Dünya siyaseti iyi izlenmeli, istihbarat, bilgi sahibi olma, ona göre tedbirler alma, yozlaşma hastalığına kapılmadan ilk günkü gibi işini şevkle yapma önceliklenmelidir. 

Kurum ve sistemde aksayan veya hastalıklı alanlar tedavi edilmelidir. 

Birlik şuuru ile hareket edilmeli, algı ve yalanlara, fısıltı haberlerine itibar edilmemelidir. 

İstihbarat yoluyla etki ajanlığı alanlarının oluşması engellenmelidir. 

Doğru haber kanalları rehavete kapılmadan, sürekli yenilenerek üstlerine düşeni yapmalıdırlar. 

Bazıları kamuoyunda da gündem olan ve dikkatimizi çeken, tekrar eden ve önemli gördüğümüz konulardan bazılarına dikkat çekmek isteriz:

1.Yalan! Algı! Dezenformasyon! Tarihte okuduk! Yalan haberler fısıltı gazetesi denen söylenti yoluyla çok çabuk yayılmakta algılar gerçeğin önüne geçebilmekte, pek çok hizmet ve başarıyı gölgeleyebilmektedir. 

Bu gölgeleme olduğu sürece, ne yapılırsa yapılsın bırak takdir etmeyi ağzıyla kuş tutanlar dahi eleştirilmektedir. 

Yalan ve algının gerçeğin önüne geçmesi üzüntü vericidir ve zarar vericidir. 

Özellikle yalan ve algı siyaseti boşa düşürülmelidir. 

Aksi takdirde ülke hatta İmparatorlukların felaketiyle sonuçlanabilmektedir. 

Yalan, algı ve dezenformasyonla etkili olarak mücadele edilmelidir. 

Bu mücadele yöntemlerinden bazıları; sağlıklı haber kanallarının oluşturulması, üretmektir, başarıya başarı katmaktır, özellikle belli merkezlerden yayılan yalan haberleri önleyecek istihbarat ve buna göre tedbirler almaktır!

2.Cezasızlık algısı! Yapanın yanına kalıyor algısı! Bu algılar, yasaların mutlak suretle uygulanması, cezalara indirim veya af getirileceği beklentisinin yıkılması, yani infaz ve uygulamanın tam yapılması ile  yok edilebilir.

3.Tedbirsizlik! Gelişmiş ülkelerde olmayan kazaların çokça olması! Tabii ki bunun sebebi yasal bir düzenleme varsa bunlara uyulmaması ve/veya tedbirsizliktir! 

Tedbir almayıp "nasılsa bir şey olmaz, bize bir şey olmaz" söylem ve düşünceleriyle hareket edip, bir kaza olduğunda da "ya böyle olacağını düşünmemiştik", "daha önce hiç olmamıştı" gibi tamamen boş bahane ve söylemler çare değildir

Çare olan; yasalara uyulması, yasaların uygulanması ve tedbirsiz iş yapmayacak bir zihniyetin oluşturulmasıdır.

4.Uzun Dava Süreçleri! Mahkemelerde dava süreçlerinin çok uzun sürmesi! Süre uzadıkça dosyalar kabarmakta, savcı ve/veya hakim değişmekte, süreçler tekrar yaşanmaktadır. 

Adaletin gecikmeden tesis edilmesi için tedbirler alınmalıdır. 

Davaları azaltacak ve davaların kısa sürede adil bir şekilde karara bağlanması için tedbirler alınmalıdır. 

Belki de bu tedbirlerden biri de "adalet şurası" yapıp esaslı bir "yargı reformu" yapılmasıdır.

5.Vergi Adaletsizliği! Tüketim ile gelir beyanı arasındaki muazzam orantısızlık çok açık olduğu halde, vergi denetimleri ve uygulamaları ile bu konular yeterince ortaya çıkmamakta vergi olarak kamuya dönmemektedir. 

Bu orantısızlık mali denetim tarafından dikkate alınmalıdır. Ticari işletmelerde "biri gerçek biri resmi iki adet muhasebe sistemi işliyor" konusu olgu ise gereği yapılmalı, algı ise bu algı kırılmalıdır. 

Vergi reformu bir ihtiyaçtır. 

Bu reform yaygın ve gönüllü ödemeyi teşvik edecek düşük vergi oranları, vergi mükellefi ile birlikte muhasebecisinin müteselsilen sorumlu tutulması, risk analizi bazlı denetim gibi konuları da içermelidir. 

6.Liyakatsizlik! Liyakati olmayan kişilerin belli görevlilere seçilmesi veya atanması! Bunda seçenin ve atayanlar kadar, seçilenin ve atananın da vebali vardır! O halde çeşitli görev ve vazifelere talip olanlar ehliyetlerine göre talepte bulunmalı, bu talepleri değerlendirenler de bu hususu gözetmelidirler. 

Liyakat denince genelde bürokrasi akla gelse de siyaset ve her alanda söz konusudur. Sicillerinde hiç bir başarı olmayan kişilere bürokrasi, siyaset vb hiç bir alanda prim verilmemelidir. 

Bu kişiler de kendilerine beş on beden büyük elbise giymeye kalkmamalıdırlar. Yapamayacakları makamlara talip olmamalıdırlar. Önce olumlu yaptıkları işlerle kendilerini ispatlamalıdırlar.

Liyakatsizliklerini lobi faaliyetleri, sloganlarla vb bir şekilde kapatma, çeşitli kavram veya sloganları kendine kalkan yapma çabası güdenlere itibar edilmemelidir.

7.Gizli işsizlik! Maalesef çalışıyorum veya işe gidiyorum deyip çalıştığı kurum veya şirkete hiçbir katkısı olmayan sadece maliyet yükleyen kişiler az değildir. 

Bunlar mutlaka üretken hale getirilmelidir. 

Bunun için kişilerin vicdani muhasebe ve denetim yapmalarını sağlayacak farkındalık eğitimleri yapılabileceği gibi performans esaslı ücret verme gibi konular da düşünülmelidir.

8.Verimsizlik! Verimlilik konusu imalat, sanayi, tarım, bürokrasi (askeri, yargı, sivil), siyaset, gibi hayatın her alanında hayatımıza girmelidir. 

Şayet bir fabrika ise üretmek yetmez, sürdürülebilir olması için; üretim verimli mi, verimsiz mi ona bakmak gerekir. Siyaset te öyledir. 

Bürokrasi ise yapılan işler, vizyona ve çıktısına, tarım ise harcanan ile elde edilen ürüne, keza hayvancılık, keza sulama yatırımları her alanda maliyet fayda analizi mutlaka yapılmalıdır. 

Bunun için ölçülemeyenleri de ölçülebilir hale getirerek maliyet çıktı hesabı mutlaka yapılmalı ve verimliliği arttıracak adımlar atılmalıdır.

9.Ahlaki Yozlaşma! Maalesef eğitimsizlikten veya sorumsuzluktan veya yozlaşmadan veya şımarıklıktan veya şükürsüzlükten veya hasetten veya kıskançlıktan veya hırstan veya kibirden veya tamahtan veya bilmediğimiz bir şeyden kaynaklanan bir ahlak zafiyeti var! 

Bu zafiyet bireysel, aile, toplumsal, ticari, eğitim, siyasal vb hemen hemen her alanda bir şekilde tezahür ediyor. Ahlaki yozlaşma israfı, sorumsuzluğu, farkındasızlığı kısaca her alanda yozlaşmayı getirmektedir! 

Misal enflasyonist ortamı körükleyerek bundan rant elde etme çabasında olmak, keyfi zam yapmak, stokçuluk, fırsatçılık ticari ahlak zafiyetidir.

Keza Batının aparatı olan veya batının aparatlarının hamiliğini yapan siyasi partilerin veya siyasetçilerin ortaya çıkması yozlaşmanın işaretidir.

Her şeyden şikayetlenme ve şikayet döngüsü ahlaki yozlaşma belirtisidir.

Tekeri çevirmediği halde çeviriyormuş gibi yapmak üretmediği halde üretiyormuş gibi yapmak ahlaki yozlaşmanın tezahürüdür.

Ahlaki değerlerin tesisi aile, okul, çevre alanlarında ve bireysel anlamda ihmal edilmemelidir.

10.Öz güvensizlik! Yıllarca toplumun özgüveni; "biz yapamayız", "biz üretemeyiz", "biz başaramayız", "bizden bir şey olmaz" gibi algılar ile törpülenmiştir.
 
Oysa bir şey icat etmek, yapmak, üretmek, başarmak ve bir şey olmak kimsenin, hiçbir ülkenin, hiçbir devletin tekelinde değildir. 

Bir şey icat edenler, yapanlar, başaranlar, bir şey olanlar; çalışanlardır, çabalayanlardır, gayret gösterenlerdir. 

O halde ihtiyacımız olan her türlü akıl ve beden tembelliğini terk edip çalışmak, gayret etmek, çabalamaktır. Elde edilecek başarılar öz güveni yeniden getirecektir. Tarihi misyonu tekrar kazandıracaktır. 

Bütün bu olumsuzluklar maddi ve manevi kalkınma ile aşılacaktır. Kalkınma bu tür olumsuzlukları tümden yok etmese dahi minimuma indirecektir.

Konuya ilişkin aşağıda başlıkları verilenler ile diğer yazılarımız https://alinural.blogspot.com/ blog adresindedir.

1.Terk edilmeli! 120225
2.Zamlara "Standart Oran" Önerisi! 170125
3.Sessiz Reformlar ve İtibarsızlaştırma Söylemleri 140824
4.Tasarruf tedbirleri 180524
5.SADELİK 031223
6.Fitnecilik, Fesatçılık, Psikolojik Harp! 090923
7.Çünkü KALKINMA gibi bir beklentimiz var 240723
8.Ahlâk 120723
9.Avrupa Birliği (AB)! 210423
10.Sanayide üretimleri engellenenler! 170323
11.Çözüm, çözüm odaklı olmak 131122
12.Adalet 041122
13.Kalkınma-II 271022
14.Liyakat (yine, yeniden, her zaman) 181022
15.Üretim! Üretim! Üretim! 061022
16.İstihbarat! 090822
17.Ekonomide zam terörü 020422
18.Değerlere yabancılaşma, yabancılaştırma! 110322
19.“Efendim Yukarısı İstemiyor! (mu?)” 250222
20.Zihinsel Dönüşüm 280122
21.Vergi reformu 271221
22.Verimlilik 231221
23.Kurum ve Liyakat (Yükselme, Duraklama, Gerileme) 121021
24.Yönlendirme ve Algılara Dikkat! 051021






28 Mart 2025 Cuma

ÇOCUKLAR ve EĞİTİM 280325:

Çocuklar geçici dünya hayatının süsleridir. 
"Mal ve çocuklar geçici olan dünya hayatının süsleridir. Bâki kalan sâlih ameller ise ALLAH katında sevap yönünden de, ümit bağlama  yönünde de daha hayırlıdırlar." (Kehf, 46)

Peki geçici dünya hayatının süsleri olan çocuklarla ilgili olarak nasıl bir tutum bir davranış içinde olmalıyız? 

Çocuklarla ilgili bir uyarı yapıldığında çevreden genellikle çocuklar sevilmiyor anlamını çağrıştıracak sözler söylenir. Esasında bu sevmemekle alakalı değildir herkes çocukları sever herkes oğlunu, kızını, torununu sever. 

Uyarı, çocuğun, huzuru bozacak veya uygun olmayan yada başkalarını rahatsız edecek veyahut başkalarının haklarını ihlal eden davranışlar sergilemesi gibi hallerde yapılır. Aslında bu uyarılar çocuğu eğitmekle görevli anne babanın bazı sorumlulukları yerine getirmediğinin göstergesidir.

Misal herkes aslanı sever hatta kimileri çocuklarına bu ismi verir. Ama aslanla bir arada olamaz çünkü tehlikelidir. Keza insan sevdiği ama huzurunu kaçıran pek çok şeyle de bir arada olmak istemez.

Çocuğun doğumundan yetişkinliğine kadar anne babanın vazifeleri, yapmaları gerekenler, sorumlulukları ilmihal kitaplarında geniş olarak yer almaktadır. Onlardan yararlanılabilir.

Biz bu yazımızda önce bir genel bakış, akabinde İmam Gazali'nin İhyasından bazı alıntılar ve en sonunda çocuklara ilişkin muhtelif yıllarda aldığımız notlara yer verdik.

I-Genel Bakış:
Yakın zamanlarda ailelerin, anne erkil veya baba erkil değil de, çocukların bütün isteklerinin karşılandığı çocuk erkil bir aile yapısına doğru gidişi kanaatını uyandıran gözlemleriz de bu konuya değinmemizde etkili oldu.

Eğitim sözlükte; çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme; terbiye şeklinde, talim ise öğretim olarak tanımlanmıştır.(TDK). Genellikle eğitim (terbiye) ile öğretim (talim) karıştırılmaktadır. 

Çocuk eğitiminde (ki eğitimin sözlükteki anlamının da terbiyedir) iki yöntemden bahsedilir. 

İlki; çocuklara bilmesi gereken asgari bilgileri, haklarını, görevlerini, sorumluluklarını sınırlarını öğreterek yetiştirilmesi. 

İkincisi ise; çocuğun serbest bırakılarak, neredeyse her istediğini yapılarak her istediği karşılanarak neredeyse hiç fren konulmadan yetiştirilmesi.
 
Günümüzde daha çok ikinci durumla karşılaşıyoruz. Neredeyse çocuklar frensiz yetiştiriliyor, adeta ne isterlerse o istekleri yerine getiriliyor, nasıl davranmak istiyorsa o şekilde davranmasına izin veriliyor da bu doğru bir yetiştirme tarzı mıdır? 

Eğitilmeyen terbiye edilmeyen hiçbir şeyin geleceği parlak olmaz. Bu çocuk için de geçerlidir. İstediği gibi davranmasına izin verilen çocuk başkalarının hakkına riayet etmeyecektir. Çünkü başkalarının hakkının da olduğunu düşünmeyecektir. Tüm çocukların böyle yetiştiğini düşünün ilk karşılaşmalarında mutlaka bir çatışma yaşanacaktır. Frensiz yetişen çocuk önce anne babasıyla ve kardeşleri ile akrabalarıyla daha sonra okulda daha sonra sokakta, evlenirse eşiyle ve bulunduğu ortamda bu çatışmayı kuvvetli şekilde yaşayacaktır. Şayet kendi sınırlarını ve başkalarının haklarını gözetmez ise kısa sürede de bunun bedelini muhtemelen çok acı bir şekilde veya çok büyük bir bedel ödemesi muhtemeldir. Bakınız sokaklara en ufak bir olayda maalesef bıçak çekilmekte sonucu düşünülmeyen işler yapılmaktadır. Oysa ki eğitimli olsa ancak konuşacaklar hoşgörü olacak empati olacak hakkı gözetecek böyle bir olay muhtemelen yaşamayacaktır. Eğitim terbiye bu açıdan son derece önemlidir.

Geçmişte Ankara'da bir ilçede lise müdürü bir arkadaşım, eğitimle ilgili birkaç yazı yazdığım için olsa gerek, ya okula gelip bizim öğrencilerin ebeveynleri ile bir konuşsanız bir sohbet programı olsa demişti? Zira okuldaki problemli çocukları ebeveynleri zamanında eğitmediği için belli ki ailesiyle problem yaşıyor ve yap(a)madıkları eğitimi okula, öğretmenlere havale ediyorlar. Okulda öğretmenler de bu eğitimi vermeye çalışıyor ama o problemli çocuklar almayı reddediyor, hatta eğitim alanları da olumsuz yönde etkiliyorlar. Maalesef istenmeyen kişi durumuna düşen bu gençler, kızgınlığını şinkaf ederek ve şiddetle dışarıya yansıtmaya başlıyor. Bu sebeple bunlar, sokakta da problem yaşıyor, kazasız belasız bir iş sahibi olup bir de evlilik yaparlarsa, işte de evde de problem yaşıyorlar. Sonraki hayatlarında maalesef huzur olmuyor. 

Bu olumsuz durumların yaşanmaması için çocuğun doğumundan itibaren eğitilmesi terbiye edilmesi gerekir. 

Yani çocuğun eğitiminde iki yöntemden ilk yöntemin uygulanması çocuğun geleceği için daha doğrudur. Bu eğitimin nasıl yapılacağı anne babanın sorumlulukları neler olduğu ilmihal kitaplarında, çocuk eğitimi ile ilgili kitaplarda detaylı olarak yer almaktadır. Bunlardan yararlanılması önerilir. 

Anne baba çocuğa ilk eğitimi verdiği takdirde örneğin evinde ailesini ve çevresini rahatsız edecek şekilde hoplayıp zıplamayacaktır, bağırıp çağırmayacaktır, sokağa çıktığında kontrolsüz tavırlar sergilemeyecektir, camiye gittiğinde cami adabına uyacak annesinin veya babasının yanında namazını kılacak veya onları taklit edecektir orada koşturarak veya bağırarak huzuru bozmayacaktır. Keza Kütüphaneye gittiğinde sessiz olunmasını gerektiğini bilecektir, misafirliğe gittiğinde sınırlarını bilecektir. Okul öncesi eğitime gittiğinde veya okulda yine sınırlarını bilecektir. Böyle bilmesi gereken asgari ilmihal bilgilerini, davranış kurallarını, adab-ı muaşeret kurallarını, empati yapmayı öğrenen çocuk evinde okulda sokakta çevresinde önceki örnekte olduğu gibi istenmeyen durumlarla karşılaşmayacaktır. Yetişkinliğinde de eşi, işi ve çevresiyle barışık bir hayat yaşayacaktır. 

Camiden bir örnek verelim. Camiye bazı çocuklar getiriliyor ki, namaz esnasında huzuru bozacak tek bir hareketi yok, hatta tavırlarıyla bazı yetişkinlerden de öndeler. Maşallahları var. 

Ama bazı erkek ve hatta kız çocukları (!) getiriliyor ki namaza durduğu anadan itibaren selam verene kadar huzuru bozacak her türlü davranışı sergiliyorlar. Üstelik onu camiye getiren anne baba ve dede yada bir büyüğü tarafından da tek bir uyarı yapılmadığı haller oluyor. Bu şekilde davranan çocuk uyarılmaya görsün "çocuk bu yapacak, çocuk caminin neşesidir, çocuk camiye gelmesin mi?" türünden tepki verenler ortaya çıkıyor. Hatta bazı hocalar güya tribünlere şirin gözükmek havasında efendim "camiden çocuk sesi eksik olmasın" nakaratını tekrarlıyorlar. Biz de diyoruz ki camilerde çocuk sesi değil çocuklar eksik olmasın edebiyle adabıyla orada daim olsunlar, hafız çocuklar gibi olsunlar, orada müezzinlik yapan çocuklar gibi olsunlar, edebiyle, adabıyla olsunlar, camiye gelip sadece gürültü yapan ve cemaati huzursuz eden türden davranış sergilemesinler.

Zira bakınız İmam Gazali İhyası'ndayeri kirleten ve cemaatin huzurunu kaçıran sarhoş, deli ve büyüklerinin gözetiminde olanlar hariç çocukların mescide girmelerini mescitlerin münkerleri arasında saymıştır.

Tabii ki kimse çocuk camiye getirilmesin veya gelmesin demiyor, ama namaz kılanın tedirgin edecek davranışlar ki; önünden, yanından koşturmayacağı veya çarpmayacağı yada bağırmayacağı gibi camii adabı öğretilerek getirilsin veya gelsin. Hatta ilk verdiğimiz örnek çocuk gibi devranlarla camiler dolsun taşsın, kimsenin bir diyeceği olmaz.

Kütüphaneye götürülen çocuğa orada gürültü yapılmayacağı nasıl öğretiliyorsa veya orada nasıl gürültü yapması engelleniyorsa, aynı şekilde camiye getirilen çocuğa da camide huzuru bozacak davranışların yapılmayacağı, yani  cami adabı öğretilerek getirilmesi veya camide huzuru bozacak davranışlarının engellenmesi gerekir. Aksi vebaldir, belki de kul hakkıdır!

II-Aşağıda İmam Gazalinin İhyasından, çocuklara, çocuk yetiştirmeye, ana babanın yapması gerekenler vb konularda çok özet  bazı alıntılara yer verilmiştir.

"İslam'a göre korunması gereken beş şey; din, akıl, can, mal ve nesil güvenliğidir. Anne baba bu durumun farkında olarak sağlıklı nesiller yetiştirmekten sorumludur.

Bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kişi ailesinin, eş ve çocuklarının çobanıdır. Çoban gibi, bunların hakikî sahibi olan ALLAH Teâlâ önünde sorumludur." (Müttefekun aleyh). 

"Bu sorumluluk gereğince, kişi ailesine, eş ve çocuklarına yeteri kadar helâl nafaka temin etmek, onları din ve ahlâk konusunda bilgilendirmek ve davranışlarını bu ölçüler içinde takip ve kontrol etmek zorundadır."

"Rivayete göre kıyâmet gününde eş ve çocuklar, erkeği ALLAH Teâlâ'ya şikâyet edip şöyle  derler: "RABBİMİZ! Bu adamdan hakkımızı al. Çünkü o, bilmediklerimizi bize öğretmedi ve bizi haramla besledi."

"ALLAH Teâlâ Kur’ân-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Kendinizi ve aile fertlerinizi ateşten koruyun." (Tahrim, 6) Bu âyetin emrine göre, erkek, kendi canı gibi, eş ve çocuklarını da ateşe müstahak edici küfür ve günahlardan korumaya çalışmakla yükümlüdür."

"Erkeğin, eş ve çocuklarına akîde ve ibadetle ilgili dinî bilgiler kazandırması vaciptir. Çünkü ALLAH Teâlâ, "Kendinizi ve aile fertlerinizi cehennem ateşinden koruyun!" (Tahrim, 6) buyurmuştur. Burada emredilen koruma da, her şeyden evvel, gerekli olan dinî bilgileri kazandırmakla olur."

"Çocuklarını güzel bir terbiye ile büyütmek edeptendir. "Çocuklara güzel bir edep kazandırmak ve  onlara güzel bir isim koymak, anne ve babaların üzerindeki haklarındandır." (Beyhakî)." 

"Yeri kirleten ve cemaatin huzurunu kaçıran sarhoş, deli ve çocukların mescide girmeleri mescitlerin münkerlerindendir. Ancak, büyükleriyle birlikte olan çocuklara bir ölçüde müsamaha göstermek evlâdır."

"Bil ki, çocukların eğitimi en önemli ve öncelikli işlerdendir. Çocuğa doğru bilgiler verip güzel huylar kazandırmak ve bu yolla onun kalite ve derecesini yükseltip kendisini dünya ve ahiret mutluluğuna erdirmek anne ve babanın, öğretmenlerin ve diğer sorumluların kaçınılmaz görevidir."

Çocuk yetiştirilmesi, eğitimi ve terbiyesi şu  ana konuları içerir:
1- Onu helâl gıda ile beslemek. 
2- Çocukta akıl nuru parlamaya başladığı andan itibaren ona doğru, iyi ve güzel davranışlar ve alışkanlıklar kazandırmaya çalışmak.
3- Ara sıra sofrada yalnız ekmek bulundurarak her zaman çeşitli yemeklerin gerekli  olmadığı dersini vermek.
4- Çocuğu etkilemekte emsal göstermenin  büyük rolü bulunduğu için, onun yanında terbiyeli  ve iyi huylu çocukları övmek ve kendisini de onlar gibi olmaya teşvik etmek.
5- Çocuğa terbiyeli arkadaşlar temin etmek.
6- Ona Kur’ân-ı Kerim okutmak, yaşı  ilerledikçe dinî ve ahlâkî kitapları okumaya teşvik etmek.
7- Onu edep dışı telkinler yapan kitaplardan vb den uzak tutmak. 
8- Doğru ve güzel bir iş yaptığı zaman sevinç ve memnuniyetini ona açıkça göstermek.
9- Kötü veya yanlış bir iş yaptığı zaman önceleri eğitici ve yumuşak sözlerle bu ve benzeri işleri yapmaması gerektiğini söylemek ve bu işlerin doğru olan alternatiflerini göstermek. 
10- Çocuğu hayra teşvik ve şerden çekmek için onun psikolojik özelliklerine göre yöntem uygulamak. 
11- Çocuğu mümkün mertebe sade, sert ve haşin bir hayat tarzına alıştırmak.
12- Çocuğa mütevâzi olmayı, sahip olduğu şeylerle diğer çocuklara karşı gösteriş yapmamayı, paylaşılabilen şeyleri onlarla paylaşmayı, arkadaşlarıyla iyi geçinmeyi, onlardan bir şey istememeyi öğretmek.
13- Büyüklere saygıyı, onlar için ayağa kalkmasını, onların yanında ayaklarını üst üste atmamasını, onlar konuşurken dinlemesini, onlara hizmet etmesini tembih etmek.
14- Özellikle kız çocuklarının kısa elbiseler giymelerine müsâade etmemek. 
15- Yedi yaşından itibaren ona namaz kıldırmak ve her Ramazanda birkaç gün oruç tutturmak.
16- Sadaka vermek gibi hayırları ona yaptırmak ve bu suretle onu bu işlere alıştırmak.
17- Meşru olmayan işlere karşı onda şiddet derecesinde nefret ve iğrenme hâsıl etmek.
18- Çocuğa çalışmayı sevdirmek, fakat kalbine para sevgisinin girmesine mâni olmak." (İhya-İmam Gazali).

III-Çocuklara ilişkin bazı notlarımız:

2024:
1.Gölbaşı Hacılar'da yolun ortasına oturmuş bir çocuk görünce yavaşladık uyardık kalkmadı! Geçerken su dolu pet şişeyi aracın altına uzattı, kazaya ramak kaldı, korna ile tepki koyunca kaçtılar! Lütfen çocuklara asgari görgü ve emniyet kurallarını öğretelim!

2.Tedbir lütfen! “Başıboş köpekler dehşet saçtı! 5 yaşındaki çocuk ağır yaralandı” (basından).

3."Narin" ile ilgili, basın ve medyanın, haber dışında tartışma programları vb şekilde, olay tarihinden itibaren durmadan sürekli olarak yaptığı yayınları sağlıklı bulmuyorum!

Onun gibi niceleri varken!

4. Tüm çocuklar için adalet...!

Terör örgütü PKK'nın kaçırdığı çocuklarına kavuşmak isteyen ailelerin (376 aile), 3 Eylül 2019'da HDP il binası önünde başlattığı oturma eylemi, altıncı yılına girdi. 55 aile, evladını terör örgütünden kurtardı.

5.Bu yozlaşmanın önüne geçilmeli! Sağlıklı aileler kurulmalı! Sağlıklı çocuklar yetiştirilmeli! Sağlıklı bir nesil sağlıklı bir toplumdur! (Alkol, istismar-Sıla Bebek) 

"Anneyi eğitirsen toplumu eğitmiş olursun" (La ederi).

2023:
6.Bir tatil yerindeki bir caminin orta yerinde, YIRTILMIŞ Kur'an-ı Kerim, elifbalar ile karşılaştık! Baktık ki üst katta bir çocuk işbaşında! Uyardık, çevreden müdahale 'camiye alışsınlar", cevap "eyvallah ama, EDEPLE, cami ADABIYLA alışsınlar".

7."Çocuklarınıza edep ve terbiye verin, onların edep ve terbiyesini güzelleştirin" (İbn Mace).

8.Çocuklara utangaçlık, korku, kendini noksan görme, kıskançlık ve öfkelenmekten kurtaracak TERBİYE vermek gerekir.

9. Sükunet ve sebat, edebi cesaret, kahramanlık, sürekli çalışma, idrak, olgunluk, sevgi, yumuşak huyluluk, hoşgörülük ve sakin hareketi KAZANDIRMAK gerekir.

10.İlk okullarda ay öncesinden başlayan gürültülü kutlama hazırlıklarına son verilse! Mahalle okulunda her türlü müzikle yapılan bu provalar hiç bitmiyor! (29 Ekim, 10 Kasım, 23 Nisan, 19 Mayıs vb). Çocuklar gerçek mana da eğitim alsın!

2022:
11.İyi bir eğitim alan çocuk hayatı boyunca topluma faydalı, katkı sağlayan, yük bindirmeyen ve kalkınmayı sağlayan bir fert olurken, eğitilmeyen veya iyi eğitilmeden yetiştirilen çocuğun ise hayat boyunca topluma yük bindiren, zarar veren bir fert olma ihtimali yüksektir.

12.Gülün (Afrikalı) çocuklar... Zalimlere, sömürgeci emperyalistlere karşı, neşeniz ve ümidiniz hiç kaybolmasın çocuklar.

2021:
13.Çocuk eğitiminde; ailesi, okulu ve çevresi, 
-ne çok aldırmaz bir tutum içinde,
-ne de sadece yasaklayan ve ayıplayan bir yaklaşım içinde olmalı,
-"eğitici ve yol gösterici bir yaklaşım" sergilenmelidir!
Yani çocuğunuza ne efendi olun, ne de köle!

14.Kanada’da 800’den fazla çocuğun daha öldüğü (öldürüldüğü) ortaya çıktı!

2020:
15."Almanya'da 2019 yılında 112 çocuk öldürüldü, her hafta 2 çocuk hayatını kaybetti, yıl boyunca çoğunluğu kız binlerce çocuk istismara maruz kaldı!" (Basından)

16.Aileler dikkat. Edepli çocuklar yetiştirilmeli, yetişmeli. Şiddet uygulayan kız çocukları ve aileleri de rehabilite edilmeli.

2019:
17.MEB de neler oluyor?
-Sosyal bilgiler kitabında İsrail alfabesinin Uygur alfabesiymiş gibi basılması,
-okul müdürlerinin gereksiz nutukları,
-mazallah putçuluğu çağrıştırabilecek bu uygulamalar.
-amaç dünyaya yön verecek çocuk yetiştirmek olmalı
(Tek kelimeyle rezalet... Öğretmenin kirli şovuna dahil edilen küçücük çocuklar Mustafa Kemal Atatürk'e secde ettirildi! http://bit.ly/32OaJCg)

2016:
18.Aşkın işini boşaltmayın. Eş, çocuk, kedi, köpek, arkadaş vs, herkese AŞKIM diye hitap etmeyin.

19."Öncelikli yatırımın (bebek-çocuk-genç-yetişkin) insana ve güzel ahlaka yapılması dileğiyle"

20.Zorunlu misafirler, Suriyeli çocuklar...En kısa sürede Ülkelerine dönmelerini ve bahtlarının güzel olmasını dilerim.

21.Kalemle, yazıyla, silahla, bombayla, politikayla, destekle ... acıya sebep olanlar, çocuklar bu acının içinde olmamalı. Huzur sadece Batılı çocuklara değil tüm çocuklara da lazım.

Konuya ilişkin aşağıda başlıkları verilen örnek yazılar ile diğer yazılarımız https://alinural.blogspot.com/  blog adresindedir.
1.KATKI 101124
2.Dünyanın izlediği soykırım 201024
3.Eğitim yolu ile kalkınmanın esasları kitabından bir kaç not 010624
4.Aile üzerine 161022
5.Eğitim 140122
6.İnsana yatırım 030122
7.Sosyal ahlâk! 300921
8.Hayatın Hâl ilmi Nedir? Niçin Bilmemiz Gerekiyor? 081220



1 Haziran 2024 Cumartesi

Eğitim yolu ile kalkınmanın esasları kitabından bir kaç not 010624

Kalkınma nasıl sağlanır? Çeşitli yolları vardır ve bunlardan biri belki de en önemlisi en başat olanı eğitim yoludur. 

Aşağıda; İstanbul Üniversitesi İktisat fakültesi öğretim üyelerinden, merhume Prof Dr Amiran Kurtkan'ın, öğrenciliğimiz sırasında ders kitabı olarak okutulan  "Sosyolojik Açıdan Eğitim Yoluyla Kalkınmanın Esasları" isimli kitabını tekrar gözden geçirirken, dikkatimizi çekerek not aldığımız çarpıcı (sosyal gelişme, birlik şuuru, beyin göçü, lisan, dil, maneviyat vb) bir kaç alıntıya yer verilmiştir. 

1.Sosyal Gelişme: Sosyal gelişme bir ülkede milli gelir artışına zarar verilmeksizin, sosyal sınıf farklarının azalması sosyal tabakalar arasında mobilitenin ve çeşitli tali gruplar arasında da bütünleşmenin gerçekleşmesi olarak tanımlanabilir.

"Sosyal sınıflar arasında geçişkenlikte sadece ekonomik değil, kültürel, değerler anlamında da olmalıdır." (A.N.).

2.Birlik şuuru: “Birlik şuurunun temelinde fertlere insanlık haysiyetine yaraşır bir hayat standardı sağlandıktan sonra, fertlerin cemiyetin refahını arttırmak üzere ellerinden gelen her fedakarlığı yapacak tarzda terbiye edilmeleri esası mevcuttur. Bu terbiyenin verilmesinde okullardan başka ailenin aile içinde bilhassa kadının ve çeşitli iş yerlerindeki idarecilerin mühim fonksiyonları vardır. İş yerlerinin tamamının devletçilik esasına göre idare edilmesi bu ahlaki hizmetin başarılı bir şekilde ifa edilmesinin en esaslı şartıdır.” (Ziya Gökalp)

3.Çocuk edebiyatı: Çocuk edebiyatının hayattaki gerçeklerle ilişkisi olmayan perilerden ve sihirli değneklerden imkan nispetinde uzak tutulması, bunun yerine zor şartları yenerek muvaffak olan, iyi ahlaklı, dürüst ve çalışkan çocukların öğretici ve teşvik edici hayat hikayelerini tercih edilmesi lazımdır”.

4.Mana, manaviyat: Mevlana, manaya yönelmenin bir terbiye işi olduğunu şöyle izah eder; "Manaya yönelmek insana başlangıçta o kadar hoş gelmese de gittikçe daha çok tatlılaşır. Bu suretin/maddenin aksinedir. Suret önce hoş, lâtif görünür fakat onunla ne kadar çok beraber bulunursan ondan o kadar soğursun. Kur'an'ın sureti nerede manası nerede! İnsana da bak, nerede onun sureti ve nerede manası! Eğer insanın suretinin manası giderse cesedini evde bir an olduğu gibi bırakmazlar."

Şu halde Mevlana'nın öne sürdüğü fikir insanın hayattaki esas gayesini sadece maddeye değil fakat daha ziyade manaya yönelmek olduğu fikridir. Ancak bu fikrin temelinde yatan esasın maddeden tamamen yüz çevirme olduğu zannedilmemelidir.

5.Beyin göçü: Bilgi konusunda Cumhuriyet devrinin ilk yıllarında iki mahsur ortaya çıkmıştır.

İlki teknik ve fen dallarında Batı ilminin tekrarından başka orijinal yani ilim müstahsili durumunda olan az sayıda bilim adamı yetişmiş olmasıdır.

İkincisi Cumhuriyet devrinde doktoralı ilim adamlarımızın gelişmiş ülkelerde yerleşmeleri problemidir.

"Yani beyin göçü sadece bir dönemde değil genelde olmuştur. Ülkelerin güçlü olduğu yükselme dönemlerinde bu problem yaşanmamaktadır" (A.N)

6.Lisan, Dil: Lisandaki devamlı değişmeler ilim hayatı için esaslı bir baltalayıcı role sahiptir. Cumhuriyet devrinde müşahede edilen bu aksaklığın sadece teknik ve tabii ilimler için değil sosyal ilimler içinde bahis konusu olduğu ifade edilmelidir. Bir neslin hayatı boyunca lisanın bu derece büyük bir değişikliğe maruz kalması kültür birliğini baltalamaktan başka sosyal mirasın kısmen işe yaramaz hale gelmesi neticesini de vermiş nesiller arasındaki ve yeni nesillerle hatta en yakın mazinin yazılı eserleri arasındaki bağlantıyı koparmıştır.

7.İnsan sosyal bir varlıktır, iki örnek: İlk örnek: 1920 yılında Hindistan'da bir kurt ininde bulunan iki Hintli çocuktan küçük olanı birkaç ay sonra ölmüş. Büyük olan ve Kamala ismi diye isimlendirmiş olan kız çocuğu 1929'a kadar yaşadı. Kamala beşeri davranışlarda gördüğümüz vasıflardan hiçbirini beraberine getirmiş değildi. Ancak 4 ayak üzerinde yürüyebiliyordu. Kurtvari hırıltılarından başka hiçbir lisana sahip değildi. İnsanlardan herhangi diğer bir ehlileşmemiş hayvanın çekinmesi kadar çekiniyordu. Çocuğun beşeri benlikesi ilk bulunduğu zaman son derece noksan olup, tedricen meydana çıktı.

İkinci örnek: 1938 yılında Amerika'da gayrimeşru bir çocuk 6 aylıkken odaya bırakılıp 5 sene sonra bulununcaya kadar orada tecrid edilen Anna vakasını incelemişler, süte ilaveten pek az gıdayla beslenmiş, hiçbir normal terbiye görmemiş ve diğer varlıklarla hiçbir temas kurmamış, ilim adamına bir laboratuvar vakası temin eden bu şiddetli ve zalimane sosyal tecrit, 5 yaşındaki normal çocuğun vasıflarının bazılarından bir çoğunu eksik bıraktı Anna bulunduğu zaman yürüyemiyor konuşamıyordu tamamen duygusuzdu ve etrafındaki insanlarla alakası yoktu. Bu vaka bir kere daha gösteriyor ki insan ancak sosyal insansa ancak birçok insanların iştirak ettiği bir hayatı paylaşan kimselerden biri ise beşeri tabiat insanda teşekkül eder.

"Bu örnekler, insanın sosyal bir varlık olduğunu, eğitimle sosyal ve insani davranışlar kazandığını göstermektedir" (A.N).
...
(Kaynak: Sosyolojik Açıdan Eğitim Yolu İle Kalkınmanın Esasları-Prof Dr Amiran KURTKAN, İstanbul-1977)

(Prof Dr Âmiran Kurtkan Bilgiseven, (İstanbul, 1926-2005), sosyolog, akademisyen. Bilgiseven, ağırlıklı olarak "din sosyolojisi" alanında çalışmış, sosyolojinin teorileri ve bulgularıyla, Türk İslam kültürünü karşılaştırmıştır. Çok üretken bir sosyologdur. Sohbetlerinde "Yazıyoruz da ne oluyor? Uygulayan Kim?" haklı serzenişinde bulunduğu ifade edilmiştir. 




18 Mayıs 2024 Cumartesi

Tasarruf tedbirleri 180524

Ne zamanki piyasada istikrar, kamuda gelir-gider dengesi iyice bozulur, enflasyon yani fiyat artışları halkı bezdirir, fırsatçılar yani stokçular ve istifçiler artar, maaş ve ücret zamları piyasa zamlarının altında kalır, ücret artışı ve fiyat artışı kısır döngüsü başlar, tasarruf tedbirleri devreye sokulur. 
.
Kamuda yurtiçi ve yurtdışı harcamalar ile taşınır ve taşınmazların kullanımına ilişkin tasarruf tedbirleri öngören 2024/7 sayılı 17.05.2024 tarihli Cumhurbaşkanlığı Genelgesi yayımlandı.

Genelgeye göre özetle; 3 yıl süre ile hizmet binası, lojman, sosyal tesis alım ve kiralamaları, yeni taşıt alımları yapılmayacak, haberleşme ve seyahatlerde tasarruf gözetilecek, boşalan kadrolara alım yapılabilecek, basın, kırtasiyede tasarruf gözetilecek, personel servisi sonlandırılacak, genelgenin uygulanması izlenecek, denetlenecektir. 

Genelge 2021/24 sayılı genelgeyi, o genelge de 2007/3 sayılı genelgeyi yürürlükten kaldırmıştır. Kaldırılan genelgelere bakılınca benzer hükümler içerdiği görülecektir. Son genelge için farklılığı izleme, denetleme ve sorumluluk olduğu ifade edilmiştir. 
.
Peki Ülkede denetlenmeyen bir şey var mı? Mali denetim, gümrük denetimi, trafik denetimi, yapı denetimi, araç denetimi gibi her şeyin denetimi vardır. Ancak vergi kaçakları, gümrük kaçakları, trafik kazaları (2023 yılında trafik kazalarından 6500 kişi vefat etmiştir), çöken binalar, freni tutmayan araçlar, zift yakıyormuş gibi duman çıkaran araçlar, trafiği tehlikeye sokan sürücüler yok mudur? Durum bu genelge için de geçerlidir!
.
Bu genelgelerde işlenen konular, yani iktisatlı, tasarruflu davranış, lüks ve şatafattan uzak durma, verimlilik gibi konular her zaman sergilenmesi gereken davranışlardır. Kamuda sadelik esas olmalıdır ki 2016 da kaleme aldık. Tasarrufu da 2018 de kaleme aldık.
.
Kamudaki yöneticiler kamu gelir-gider dengesizliğini gösteren cetveli masalarına koysalar muhtemelen daha tasarruflu davranırlar!
.
Kamu, piyasa istikrarının bozulduğu dönemlerde zam yapmamalıdır. Kamu gelir-gider dengesizliğini gidermenin esas yolu zam değil giderlerin kısılması, verimlilik ve fonksiyonelliktir. Zira havuzun kapağı açık ise istediğiniz kadar zam yapın havuzu dolduramazsınız!

Örnek bir kaç yıl önce elektriğe yüzde yüzleri aşan bir zam yapıldı, tüm piyasada zamlar için tetikleyici rol oynadı. Zam yerine kaçak elektrik kullanımı engellenmesi, enerjinin verimli kullanımı ve üretimine ağırlık verilse ve bunlar gerçekleştirilse daha faydalı olmaz mıydı? Her yıl başında hayata geçirilen yeniden değerleme oranında maktu vergi zamları uygulaması da benzer etkileri olan bir uygulamadır. Sadece muhasebe tekniği açısından kullanılması yeterlidir.
.
Kamuda zam herkesin yapabileceği bir şeydir, marifet değildir, son çare olmalıdır ve zamdan önce tüm yollar tüketilmelidir.
.
Kamuda dört konuda ki bunlar bina, taşıt, personel ve mevzuat düzenlemelerinde israf bir türlü önlenememektedir. Bu konuda yani sadelik, verimlilik, fonksiyonellik yönünde zihinsel bir dönüşüm/değişim gereklidir.
.
Personel yönetiminde; işe gidip hiç bir iş yapmayan, bir kişinin yapacağı işi üç kişi yapan, işe gitmeyip maaş alan, yönetim kurulu üyeliği vb çeşitli adlarla hiçbir katkı sağlamadan maaş alanlar başta olmak üzere tüm gizli işsizler mutlaka aktif hale getirilmeli, verimli kılınmalı fonksiyonel işler yapmaları sağlanmalıdır. Fonksiyonsuz birimler lağvedilmelidir! 

Personel ihtiyacına ilişkin yaşanmış bir örnek: Bir bölge müdürü personel ihtiyacı olduğunu bildirmişti, iş hacmine bakınca bırakın personel ihtiyacı olmasını personel fazlalığı olduğunu gördük ve kendisine bildirince cevabı; "ama onlardan yararlanamıyorum, iş üretmiyorlar, verimli değiller" yani özetle gizli işsizler cevabını aldık. Problem personel sayısında değil niteliğinde ve zihniyetinde idi. Oysa bunlara iş verilmeli, yetersizlikleri varsa meslek içi eğitimle telafi edilmedir. Bunu hayata geçirdik. 
.
Genelge tabikî olumludur. Ancak genelgede kurulan sistemle birlikte hayata geçirilmesi gerektiğine inandığım benim tasarruf tedbirleri önerilerim
-verimlilik, 
-fonksiyonellik, 
-sadelik yönünde bir zihinsel dönüşüm, 
-ahlakla benzenmiş liyakat, 
-kişisel çıkarlarını değil toplum çıkarlarını öncelikleyen ahlak, 
-kamuya ait mal araç veya bina veya eşya benim şahsi malım olsa nasıl kullanırdım? sorusunu soran sorumluluk sahibi çalışan ve yöneticilerdir.

Bunun için tabiki insana yatırım şart! Bu eğitimler duruma göre ailede, okulda, toplumda, iş yerinde, çevrede alınmalı ve verilmelidir!

Aşağıda tasarruf, verimlilik, fonksiyonellik, sadelik, zihinsel dönüşümü de içeren tasarrufa ilişkin muhtelif yıllarda alınan bazı notlarımıza yer verilmiştir:
  
2024;
1.Her bir işte LİYAKAT ve SORUMLULUK sahibi olmak TEDBİR demektir. O halde, gereği lütfen!

2.Geliyorum demiş 2017 de tekrara uyarmışız! Kamu özel her alanda tasarruf ve sadelik şart! Kamu kurumlarının kocaman sosyal tesisleri ve toplantı odaları var! Ama bakıyorsun tasarruf toplantısını bilmem neredeki turistik otelde yapıyorlar! 040524

3.Ülkenin gündemine verimlilik kavramı mutlaka girmeli ve gizli işsizler mutlaka üretim sürecine katılmalıdır. Çalışan sayısı belli, yapılması gereken işler de ölçülür hale getirilip personel sayısı ona göre belirlenmelidir.

4.Geçmiş yıllarda da uygulanan tasarruf tedbirlerinden sonuç alabilmek için, kamu kurumlarının tasarruf tedbirlerine yaklaşımı; bu tedbirleri nasıl delerim değil, nasıl uyarım şeklinde olmalıdır! Yani benimsenmeli ve denetlenmelidir!130524

2023:
5.Ekonomi yönetimindeki atanmış ve seçilmişler sağlıklı politika üretmede daha gayretli olmalıdırlar. Bu konuda politika değişikliğine gerek var; kısa dönemde kamuda tasarruf, orta ve uzun vadede insana yatırım, üretim, yargı ve vergi konularda yapısal ve zihinsel değişimi sağlayacak reformlara ihtiyaç var.

2022:
6.Kurumlarda (kamu, özel, banka, KİT, İDT vb), "fonksiyonel olmayan", "yönetim kurulu üyelikleri" ve "üyeleri" gözden geçirilmelidir. Fonksiyonel olmayan, üyelikler lağvedilmelidir. Kuruma hiç bir katkısı olmayan, konu ile ilgili liyakati olmayan üyeler de üyeliklerden alınmalıdır.

7.Ekonomi ve ticaret çevreleri, TOKİ'nin sosyal konut projesi gibi, tasarrufu, sermayeyi doğrudan üretime sevk edecek bir model üzerinde çalışılmalıdırlar! Böyle bir proje, belki de, yatırımlar için ihtiyaç duyulan tüm kaynağı ortaya çıkaracaktır!

8.Tasarrufların reel üretimde değerlendirilmesini sağlayacak bir model geliştirilmesine, varsa tanıtılmasına ihtiyaç var. Bu konuya üniversitelerimiz de (iktisat, ekonomi, yatırım, işletme vb fakülte ve bölümleri), ekonomi STK'ları (TOBB ve üyeleri, KESK ve üyeleri gibi), düşünce kuruluşları da katkı sağlayabilirler.

9.Birden çok para kazanmak beklentisi olanın, bu beklentisi gerçekleşmeyince ürünlerini çöpe dökmesi israftır, doğru değildir ve sorumludur. Azar azar kazanma, biriktirme, tasarruf kültürü tekrar kazanılmalı/kazandırılmalıdır

2021:
10. Mevzuatta sadelik israfı önler, verimliliği arttırır. Ekonomi reform paketini hızlıca inceledim! Peki vergi, yargı reformu gibi reformlar gelecek mi! Daha yapısal reformlar! Reform için formül belli; mevzuatta sadelik ve basitlik, uygulamada kolaylık, uygulayıcıda da aynı yönde davranış.

2019:
11.Kamuda ve özel sektörde sadelik, "her alanda" sadelik; kamu imkanları ile yemek, festival, makam aracı, lojman vb harcamalar yapılırken kul hakkı gözetilmeli ve tedbir alınmalıdır. Örneğin yararlanıcıdan ücreti alınmalıdır.

12.Sendika yöneticilerine bakın; pek çoğu, lüks araçlar, lüks seyahatler, lüks misafirhaneler, lüks rezidanslarda... Sendika yöneticileri, yani işçinin, emekçinin temsilcilerinden; lüks yaşantıyı seçenler bunu terk etmeli ve işçi ile hemhal olmalıdırlar.

13.Ülke lüks otomobil/araç çöplüğü gibi, her yer tıka-basa lüks otomobil doldu, ihtiyaç ötesi araç sayısına ve lüks araçlara gereksiz para ödeniyor... bu paraların yatırıma/üretime gitmesi için tedbir gerek!

14. e-faturaya geçtik ve faturalarımızın e-ortamda gönderilmesi seçeneğini seçtik. Ancak e-postayla ve aynı zamanda SMS olarak elektronik ortamda gönderilen faturalar, kağıt ortamında bir kez daha niçin gönderiliyor? e-işlemlerde fonksiyonellik artmalı ve bu kağıt tasarrufu sağlar.

15.Lojman satışlarına ilişkin 2017 de yasa çıkarıldı. Ama Ankara karayolları lojmanlarına bir kapı daha açılıyor. Bir aydır ne mesai! Hafriyat, asfalt, kaldırım, peyzaj, çiçek, çizgi, kulübe vb. Kamu parası ile ise yazıktır. Kamuda sadelik lütfen, Devlet aklı verimli işlemeli.

16. İsrafı Önleme Vakfı'na göre Türkiye'de milli gelirin %15 kadar bir değeri israf ediliyor. İsraf ise bir davranış bozukluğudur. Başlıca israf kalemleri; ekmek, su, elektrik/enerji, araç, zaman, kıyafet! İsrafa son vermek gerekiyor.

2018:
17.Kamuda ve sendikalar dahil tüm STK'larda hadsiz israfa son vermeli, tasarruf ve sadelik konusunda topluma örnek davranış sergilemelidirler. Makam aracı savurganlığı önlenmelidir.

18.Üretmeyen, gizli işsiz olan kişinin; maaşı yanında iş yerine gitmesi sebebiyle kullandığı büro, elektrik, demirbaş, kırtasiye vb harcamaları ilave maliyetlerdir. Gizli işsizin işe gitmemesi dahi tasarruftur. Ancak doğru olanı bunlardan aktif olarak yararlanmaktır. Kamuda ve özel sektörde verimliliğin arttırılması şarttır.

19.İl ve ilçelerde tek yönetici olsa; Belediye başkanlıkları ile valiliklerin/kaymakamlıkların birleştirilmesi yönünde bir çalışma yapılsa. Kritik yerlere atama diğer yerlerde seçimle iş başına gelseler. Her anlamda tasarruf ve tek elden etkin yönetim olmaz mı? Üzerinde çalışılabilir!

20.Her alanda ve her kesimde tasarruf ve verimlilik şart; kamuda, özel sektörde, futbolda, tüketimde, altın alımında, araç alımında, telefon alımında, KİT'lerde, STK'larda, sendikalarda.

21.Orta gelir tuzağından kurtulmak için her alanda; tasarruf, verimlilik, liyakat, analiz, gibi kavramlar hayat bulmalı.

22.Zihinsel dönüşümle, kamu başta olmak üzere her alanda sadelik tesis edilmesi, herkesin yararınadır.

23.Erken kalkmanın güzelliği bir yana, yaz saati uygulaması enerji tasarrufu açısından da isabetli bir uygulama, çünkü kışın hava çok erken kararıyor.

24.Lojmanlar satılır mı diye soruluyor? 30-40 yıllık geçmişe baktığımızda ekonomik göstergelerde bir olumsuzluğun olduğu her dönemde, kamu araçlarında tasarrufun yanında lojmanların satışı gündeme gelmiş, ancak bu satışlar tam anlamıyla bir türlü gerçekleştirilememiştir. Gerçekleşmesi dileğimizdir.

25.Orta Vadeli Programdaki kamu kesimi cetvelleri, her kamu yöneticisinin gözünün önünde olursa, o zaman ne kadar daha çok harcayabilirim değil, nerelerden tasarruf edebilirim bilinci oluşması umulur. Göz görünce vicdanda gereksiz harcamaya müsaade etmeyebilir.

Eksi olan kamu dengesinin artıya dönmesi için KAMUNUN gerek harcamalar, gerekse yapısal olarak gereksiz her türlü yükten kurtulması şarttır.

2017:
26.Türkiye'de tasarruf oranı %14 imiş, peki tüketim oranı, israf oranı nedir? 

27.Kamu başta olmak üzere tasarruf ihtiyacı var; lojmanlar, makam araçları, hizmet binaları, eleman sayıları vb bunların hepsi ilave vergi demek.

28.Belediyelerde ve kamuda resmi araç kullanımında sadelik, hizmette ise gayret lütfen! Özel sektör için de geçerli!

29.Tasarruflar; otomobil ve eve değil, üretim sağlayan alanlara daha kolay gidebilmeli.

2016:
30.Zarar eden Kit'ler, kamu ve stk'larda lojman, araç, sosyal tesis saltanatı sona erdirilmelidir. İsraftır

2015:
31.Bir zihinsel dönüşüme ihtiyaç var; tasarrufa, yatırıma, üretime, liyakata, güzel ahlaka, samimiyete, sadeliğe,... doğru.

2014:
Tüketim tuzağına dikkat, özellikle olmayan para ile yapılan tüketime! Daha fazla tasarruf.

Konuya ilişkin aşağıda başlıkları verilenler ile diğer yazılarımız https://alinural.blogspot.com/ blog adresindedir:
1.SADELİK 031223
2.ENFLASYON, KUR, PİYASALAR, İSTİKRAR 160723
3.Ticaret 221022
4.Liyakat (yine, yeniden, her zaman) 181022
5.Zihinsel Dönüşüm 280122
6.Yönetici ve yöneticilik 250122
7.Üretim 251221
8.Verimlilik 231221
9.Değerler ekonomisi modeli! (öneridir) 071221
10.Enflasyon, Vergi, Reform, 010421
11.Üretim alanında (doğrudan) nasıl yatırım yapılabilir?241120
12.Tasarruf, Üretim, Verimlilik, Ahilik 160918
13.Hayatımız ve Sadelik 121117
14.Kamuda Sadelik 040916



TRUMP’ın Sözde Gazze Barış Planı (!) 290925:

Trump'ın 29 eylül 2025 günü açıkladığı Gazze'deki barış için açıkladığı süreç barış planından ziyade tehditler içeren, adil olmayan,...