akıl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
akıl etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2024 Cumartesi

Delaletten Çıkış Yolu 191024

İmam Gazalinin "Dalâletten Çıkış Yolu" (el-Munkız mine’d-Dalâl) kitabını okuyunca, günümüzde gerçeği aradığını söyleyen, arayış içinde olan, tereddüt içinde kalan, bazı konularda bocalayan kişilerin yaşadıklarına cevap verildiğini gördüm. 

Bu sebeple kitabı önermek istedim. 

Çok akıcı olan kitabı bir kaç günde okudum. 

Gazalinin konuları açıklarken kullandığı akıcı üslup ve verdiği örnekler kitabı adeta bitirmeden bıraktırmak istemiyor.

Gazali, bu kitabına, ilimlerin gayesini ve sırlarını, mezheplerin iç yüzlerini, her şeyi sorgulayarak aslını araştırma zirvesine nasıl ulaştığını anlatacağı belirtilerek başlıyor.

Gazali, gerçeği arayanları; kelamcılar, batîniler, filozoflar ve mutasavvıflar olarak dörde ayırıyor. Bunlarla ilgili araştırmalarını ve ulaştığı sonuçlara, peygamberlik hakikatine ilişkin bilgilere bu kitabında yer veriyor.
.
Gazali kitabında; gençliğinin baharından elli yaşını geçtiği döneme kadar korkak ve çekingen değil her problemin ve her zorluğun üzerine korkusuzca atıldığını, her fırkanın inanç eseslarını incelediğini, her grubun mezhebine ilişkin inceliklerini ortaya çıkarmaya çalıştığını, hiçbir batınıyi onun batiniliğinin, hiçbir zahiriyi onun zahiriliğinin, hiçbir filozofu onun felsefesinin ve içyüzünü öğrenmeden bırakmadığını, karşılaştığı her kelamcının kelami görüşünün ve davasının mahiyetini, her sufinin sufiliğinin sır ve inceliklerini araştırdığını, zahitlerin zühd ve ibadet hayatının özünün ne olduğunu öğrenmeye çalıştığını, Allah’ı inkar edenlerin ve O’na ortak koşanların inkar ve şirk cüretlerinin ardındaki sebebi soruşturduğunu belirtmektedir.

Gazali'nin bütün bu araştırmaları, değerlendirmeleri ve ulaştığı sonuçlar kitapta yer almaktadır.

Önerilir.



30 Ekim 2023 Pazartesi

Ön Yargılı ve Müzmin Muhaliflik Tavırları 301023

Muhalif sekülerler veya müslümanım deyip islamı özümsememiş muhalifler veya ucuz çıkarları için muhalefet yapanlar, İslam ve müslümanların, yani toplumun ekserinin inanç ve değerlerinin lehine olan her şeye muhalefet eder, aleyhine olan şeylere de kayıtsız şartsız destek verirler. 

Ülke ve toplum lehine olan her olumlu adıma karşı olumsuz tavır sergileyen bu tipler, korku pompalarlar, dalga geçerler, alay ederler.

Bu bir kısım insanların unvanı (sivil, asker, bürokrat, yargı, ...vb) ne olursa olsun fark etmiyor! Bunların inanç ve değerlerimize düşmanca tavırlarının sebebi; ön yargılı, analize kapalı bilgilerle yetiştirilmelerinden olsa gerek! 

Çok üretici olmayan, daha çok sloganik ve günlük yaşayan bu insanlar, her nedense profillerine daha çok Atatürk resmini koyuyor, cumhuriyet, demokrasi, bayrak, çağdaş, laik, batılı gibi kelimeleri çokça kullanıyor ve kalkan yapıyorlar!
...

Bunlar;

-Gezi, terör, darbelere destek verdikleri gibi, her KAOSA destek verirler, 

-Savaş çıksa, Yunan tarafında yer alacaklarını söylerler,

-İsrail'in Gazze'de yaptığı kuşatma, sürgün, soykırım, sivil, kadın, çocuk katliamını görmeyip, mazlum Filistinlilerde kusur arama peşinde koşarlar!

-Üretim düşmandırlar, yerli üretilen her şeyi küçümser, görmezden gelir, ancak batılılar söylerse kabullenme sürecine girerler, bir nevi akıllarını batıya ücretsiz kiraya vermişlerdir,

-Şimdiye kadar yapılmayan, iha, siha, gemi, uçak, otomobil, helikopter yaparsın dalga geçerler, küçümserler, itibarsızlaştırma çabasına girerler,

-Kendi cenahlarındaki suçları ve suçluları görmezden gelirler,

-Akıl kıtlığı, akıl körlüğü, bilgi ve analiz kıtlığı had safhadadır,

-Dağarcıkları boştur, verilen sufle, sloganları veya ellerine tutuşturulan kelimeleri kullanırlar.

-Bağımsızlık derler ama ABD ve AB nin dediğini tekrarlayıp, koşulsuz tabi olurlar, onların döşediği raydan giderken, bunu kendilerinin yaptıklarını zannederler,

-Özgürlük derler ama, kendi hayat tarzlarını, yani seküler bir hayat tarzı dayatırlar, İslami hayat ve Müslümanların hayat tarzına düşmandırlar

-Demokrasi derler ama, seçilmişleri kabul etmek istemez ve seçenleri de küçümserler,

-Müslümanları ortaçağ zihniyeti ile suçlarken, ne gaflettir ki, cahiliye adetlerini ilericilik olarak sunarlar,

-Hangi etiketi taşırsa taşısınlar (emekli, gazeteci, asker, analist vb) Türkiye'nin potansiyelinin ve gücünün farkında değiller! Korku pompalarlar!

-İsrail'i Ortadoğu'ya konduran İngiltere ve ABD’nin, şimdi benzerini Irak ve Suriye'nin kuzeyine kondurma çabasını görmezler,

-Türkiye'yi bölmeye çalışan, darbeler yaptıran, terör örgütlerin en büyük destekçilerinden ikisinin ABD ve İsrail olduğunun farkında değiller.
...

Oysa akıl var, ulaşılabilen ve analiz edilecek onca bilgiler var!

Gelin Türkiye'nin potansiyelini görelim, ucuz bazı beklentilerle birlik ve beraberliğimize halel getirecek davranışlara girmeyelim, ön yargıları kaldıralım, aklımız kullanalım, bilgileri analiz edelim, kalkınmayı engelleyecek tavırlar sergilemeyelim. Birlikte, kalkınmış ve güçlü bir ülke olarak hoşgörü içerisinde yaşamayı tercih edelim. Bu yöndeki çabalar destek verelim. Bu ülkede yaşayan herkesin yararına olan budur! 
...

Konuya ilişkin aşağıda başlıkları verilen yazılarımız ile diğer yazılarımız https://alinural.blogspot.com/ blog adresindedir.

1.ABD ve Batı 111023
2.Altılı (6'lı) Masa 200323
3.Toplum, halk, millet 011222
4.Zihinsel dönüşüm 280122
5.Yozlaşma 210122
6.Muhalefet ve muhaliflik 151121
7.104 Emekli, Bildiri ve Analizi 050421
8.Ön Yargılar (Ezber, kalıplaşmış, kopya yaklaşımlar) 201020



1 Ekim 2023 Pazar

Karar! 011023:

Kararsız mıyız? Verdiğimiz kararlardan pişman mı oluyoruz? Doğru kararı nasıl verebiliriz?

Kararsızlık, bir iş veya konu hakkında, yeterli bilgiye sahip olunmaması sebebiyle, ne yapacağını veya nasıl bir yargıya varacağını bilememe durumudur.

Yanlış karar, bir iş veya konu hakkında, yanlış veya eksik bilgiye dayanarak verilen yargıdır.

Doğru karar ise, bir iş veya konu hakkında, gerekli araştırmanın yapılarak elde edilen doğru verilerin analizi ile ulaşılan yargıdır.

Bu tanımlar esasında karar konusunda yapılması gerekeni çok açık olarak ortaya koymaktadır. Ama yine de bir kaç cümle ile konuya açıklık getirmeye çalışalım.
...
Kararsızlığın veya yanlış kararların başlıca sebebi tembelliktir. Yani; akıl, araştırma, gayret ve tabii ki yoğunlaşma tembelliğidir. Üstelik bu tembelliklerinin farkına varmamak için dahi düşünme tembelliği sergilenir! Verilen yanlış kararın sebebi kendi tembelliği olduğu halde başkaları veya muhatapları suçlanır!

Oysa insana isabetli karar verdirecek olan o konuya ilişkin araştırma yapmak ve araştırma sonucunda elde edilen işe yarar verilerden yararlanmaktır.

Bu verilere ulaşmak için insanın kendi gayreti ve çabası, veri elde etme, sağlıklı analiz yani konuya tam olarak yoğunlaşmak gerekmektedir.
...
Evet, karar vermekte zorlanıyorsak, pek çok iş veya konu hakkında kararsız kalıyorsak veya başkalarından sorup yanlış kararlar alıyorsak, kısaca kararsızlığımızdan veya aldığımız kararlardan şikayetçi isek; yapacağımız ilk ve en önemli şey o iş veya konuya kendimizin yoğunlaşmasıdır.

Bu yoğunlaşma, karar vereceğimiz iş veya konunun artı ve eksilerini, olumlu ve olumsuz yönlerini, güçlü ve zayıf yönlerini, o konuda başkalarının fikirlerini de alarak elde ettiğimiz tüm verileri, iyi bir analizden geçirip artı eksilerine göre bir yargıya gitmek en isabetli olanıdır.
...
Bir örnek: Evlilik yolunda ki tercihlerdir. Yeterli ön araştırmalar yapılarak, yani dünya görüşü, hayata bakışı, kendi ve karşı tarafın gerçekleri, denklik ve hayattan beklentiler gibi hususlar dikkate alınmadan varılacak karar/yargı, sonrasında sıkıntı olarak karşımıza gelebilir. Oysa bu hususlar gözetilerek yapılacak tercihler daha sağlıklı evlilikler kurulmasına imkan verecektir.

İkinci örnek: Bir eşya veya araç almaya niyetlendik diyelim. Başkalarına sorduğumuz zaman genelde insanlar kullandığı eşya veya aracı yada birisinin övdüğü eşya veya aracı tavsiye ederler. Oysa tavsiye edilen eşya veya araç bütçenize uygun olmayabilir, ihtiyaçlarınızı karşılamayabilir, ihtiyaç duymadığınız bir takım özelliklerine para ödemek durumunda kalınabilir, belki de emsallerine göre kaliteli olmayabilir. Sağlıklı bir tercih yapabilmenin yolu bu konuya yoğunlaşmakla yani o eşya veya araçları araştırmakla, kendi gerçekleriniz ile eşya veya aracın özelliklerini örtüştürmekten geçecektir.
...
Bu iki örnekte olduğu gibi, hangi iş veya konuda olursa olsun karar verirken, iki arada bir derede kalmamak veya sadece başkalarının şu iyiymiş, şu kötüymüş söylemlerine göre yanlış kararlar almadan doğru yargıya varmak için, o iş veya konuya yoğunlaşarak, kullanılabilir sağlıklı verilere ulaşmak, o verileri analiz ettikten sonra ortaya çıkan sonuca göre hareket etmek en akıllıca olanıdır. 

Zira bu şekilde hareket etmek, gönül huzuru ve öz güven ile doğru karar vermeyi getirecek, büyük ölçüde kararsızlığı ve yanlış kararları engelleyecektir.

Sağlıklı ve doğru kararlar dileriz.




14 Eylül 2023 Perşembe

AKIL 140923:

Akıl el ile tutulamayan, fiziki olarak görülemeyen, varlığı ile insanı diğer varlıklardan ayıran, aynı zamanda sorumluluklar yükleyen, her insanda farklı düzeylerde tebarüz eden, geliştirilebilen şeydir. Akıl ile düşünür, analizler yapabiliriz. Akıl bazen yetersiz kalır, destek alması gerekir, iman ile ahlak ile olgunlaştırmak ve güzelleştirmek gerekir. 

İnsan oğlu zaman içerisinde aklı ile akıl hakkında fikir yürütmüş; "akıl insanla birlikte mi yaratılır, kaç çeşit akıl vardır, akıl insan vücudunun neresindedir, beyinde mi kalpte midir, insan ölünce akla ne olur?" gibi bazı sorulara cevap bulmaya çalışmıştır. Bu konularla ilgilenenler bu konularla ilgili çokça var olan kaynaklara başvurabilir. 

Kur’an terminolojisinde akıl bilgi edinmeye yarayan bir güç” ve “bu güç ile elde edilen bilgi” şeklinde tarif edilmiştir (bk. Râgıb el-İsfahânî, “ʿaḳl” md.)

Felsefe ve mantık terimi olarak akıl “varlığın hakikatini idrak eden, maddî olmayan, fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç” demektir.  İnsanın her çeşit faaliyetinde doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayıran bir güç olarak akıl, ahlâkî, siyasî ve estetik değerleri belirlemede en önemli fonksiyonu haizdir.
...
"Kur’ân-ı Kerîm’e göre insanı insan yapan, onun her türlü aksiyonlarına anlam kazandıran ve ilâhî emirler karşısında insanın yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan akıldır. Kur’an’da akıl kelimesi biri geçmiş, diğerleri geniş zaman kipinde olmak üzere kırk dokuz yerde fiil şeklinde geçmektedir. Bu âyetlerde genellikle “akletme”nin yani aklı kullanarak doğru düşünmenin önemi üzerinde durulmuştur. 

Ebû Hanîfe başta olmak üzere bazı âlimler aklın insan bedenindeki yeri olarak beyni göstermişlerse de çoğunluğa göre aklın mahalli kalptir (bk. Râzî, XXIV, 167). Mutasavvıflar da bu son görüşü benimsemişlerdir.(İslam Ansiklopedisi).
...
Sözlükte ise akıl; "düşünme, anlama ve kavrama gücü, herhangi bir konuda salık verilen yol, bir şeyi başka bir şeyden ayırt etme gücü, bellek"  (TDK) olarak tanımlanmıştır.

Aşağıda akıl ile ilgili muhtelif tarihlerdeki tespit, gözlem, analiz ve önerilere yer verilen bazı notlara yer verilmiştir.

2023:
1."Eğer rızıklar akıl üzerine aksaydı, akılsızlıkları sebebiyle, hayvanlar helak olurdu." (Lâ-edri, İhya).

2.Bu saatte havai fişek patlatanlara Allah akıl fikir versin! (12:01,1 Oca 2023)

3."Namaz sadece namaz kılanlara değil, akil baliğ olmuş, aklı başındaki her Müslümana farz"dır.

Namaz vakitlerinde durmayan otobüs firmaları ile ilgili çözüm bulunması gerekiyor. Akla gelen iki çözüm; a)namaz vakitlerinde mola veren otobüs firmalarının kurulması, b)yolcuların namaz vakitlerinde mola veren otobüs firmalarını tercih etmeleri.

4.Terör örgütleri ile işbirliği yapan partilere güzelleme yapan (güya) vatanseverlere ne diyelim, Allah akıl, fikir, feraset versin!

2021:
5."Aklımızı tembelliğe alıştırmamalıyız, muhakeme ve analizlerle, bilgilerimizden ve bilgilerden azami şekilde istifade etmeliyiz."

6.Toplumda "muhakeme" (akıl yürütme) den ve basit analizlerden pek yararlanılmadığını müşahede ediyorum. Akıl tembelliğinden kurtulmak gerekiyor! Akıl süzgecini çokça kullanalım.

7.Aldanmamak için, akıl ile daha çok yapılması gerekenler; tefekkür, muhakeme, analiz, sorgulama.

8. Boğaziçi üniversitesinde yaşanan pek çok hile ve algıyı, akılla, küçük analizlerle boşa çıkarmak mümkündür. Misal; rektör-öğrenci ilişkisi, Atina ve diğer ülkelerdeki destek gösterileri ve bazı ülkelerin tutumları, analiz edilince Boğaziçi olaylarının bir kurgu olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.

9.14 Şubat günü kutlamasını icat edenlerle, Dünya pırlanta ticaretini elinde tutanların ilişkisi, ortaklığı nedir? Ya buna uyanlara ne demeli! Aklımızı kullanalım ve 14 Şubatı bir yetimi/öksüzü giydirme günü vb bir gün yapalım.

10.Çiçek ticaretinde de; kesme çiçek yerine, köklü çiçek, saksıda çiçek, canlı çiçek tercih etsek ve "solunca at yerine, canlı bak" durumuna geçsek.

11.İntihar saldırısı düzenleyenlere, Allah akıl fikir versin?

12.Bir kişi, bir kamelya ve oturmak için yapılmış bir bankta, oturma yerine basıyorsa, yemek yenecek yerde geziniyorsa, muhtemelen akıl devre dışı veya eğitim ve terbiye eksiktir. Psikolojik bir vakadır!

2020:
13.Kimse kimsenin aklıyla dalga geçmeye kalkışmamalıdır. Vicdanı ne der sonra?

14.Bu kadar beyin, nasıl bu kadar ezberden, batıya/dışa bağlı, batıdan/dışardan sufle alır, kendi aklını kullanmaz, hale getirildi? Bu nasıl oldu? Ey akıl buna nasıl dayanıyorsun? Bazen sana acıyorum! Böyle atıl tutulduğun ve kullanılmadığın için!-(Ekonomi Savaşları)-

2019:
15.İnsana gelen kötülükler, akıl ve hikmet yolunda yürümediği için kendi nefsindendir.

2018:
16.Gönül-akıl ilişkisi: Gönül aşırı iyi niyetli, aşırı beklenti içerisinde ve kontrolsüz davranır. Sonunda kırılan ve üzülenin kendisi olmaması için, gönlünüzü aklınızla kontrol ediniz.

17.Hayatı tepkisel değil tefekkürle yaşamak için, büyük bir nimet olan akıldan; yararlanmak ve kullanmak gerekir.

18.Menbiç, Bir yanda; bağımsız, akilane ve cesur dış politikalarla ümmete ve mazluma ümit olanlar! Diğer yanda; politikasızlıkla, dışa ve batıya bağımlı olanlar! Ümmetin istikbali için akıl ve ferasetle hareket şart.

19.İnsan; genç yaşlarda göze hitap edeni, kamil yaşlarda ise gönüle hitap edeni ister. Ey akıl, ey gönül her dönem kamil olsanız.

2017:
20.Sözleri ve duyumları süzgeçten geçirmek gerekir. Akıl ise, iyi bir süzgeçtir.

21.Sırf aykırı olacağım diye, Peygamberimizin yetimliğini sünnet diye sunmak, nasıl bir akıl kıtlığı, akıl tutulmasıdır.

22.Gelecekten beklentim her türlü akıl kıtlığından uzak günlerdir.

23.Akıl sık sık yanılgıya düşer, Kuran-ı Kerim güzel bir yol gösterici, güzel bir mürşittir.

24.Cahillikten beter fakirlik, akıldan daha güzel mal, güzel huylar gibi soy sop yoktur. (i.Arabi).

2016:
25.Akıl, bilgi ve analiz; pek çok musibeti önlemeye imkan tanır.

26.İçimizdeki elçidir, akıl.

27.Halka ateş etmek, Meclisi bombalamak, suikast girişimleri! Nasıl bir akıl tutulması bu? Feraset!

2015:
28.Korunacak zaruri değerler; 1. Can, 2. Mal, 3. Nesil, 4. Akıl, 5. Din. (İhya).
...

İHYA’dan Akıl ile ilgili alıntılar;

Bütün akıllar aynı derece ve kapasitede değildirler.

Aklın değerli ve şerefli olduğunu göstermek için uzun söze ihtiyaç yoktur. Çünkü bu açık bir gerçektir. Doğru bir şekilde kullanılan akıl, dünya ve âhiret mutluluğunun vesilesidir. Akıl ilmin de kaynağıdır. Hayvanlar bile, akla saygı duyar ve üstünlüğünü kabul ederler. Bu sebeple, insanlardan daha güçlü olmalarına rağmen, onlara boyun eğer ve hizmet ederler. Akıllı insan, ALLAH Teâlâ’nın hâs kulu, kendi kavminin de şerefli bireyidir. Akıllı olan bir toplum da akla ve akıllıya değer verir ve üstünlük tanır. Akıl, ALLAH Teâlâ'ya itaat etmeyi gerekli görür, onu güzel bulur ve ondan lezzet alır. Akıl, sahibini hidâyete iletir ve onu âhiret azaplarına karşı uyarır.

ALLAH Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur: "Akıllı insan, ALLAH Teâlâ’ya itaat edendir; ahmak ise O'na itaatsizlik edendir." (Hars İbni Usame, el Müsned) Sahibini hidayete ileten, onu âhiret azaplarına karşı uyaran akıl ne güzeldir! Akıl kâmil olmadıkça iman tamamlanmaz, din istikamet bulmaz, ahlâk da düzelmez.

Akıl, peygamberin yerini tutamaz. Çünkü akıl ALLAH Teâlâ’nın varlığını ve sıfatlarını, istediği ibadetin doğru şeklini, bunun yanında âhireti ve orada geçerli ve yararlı olan amelleri (en azından bunların bir kısmını) kendiliğinden bilmez.

Din sadece akıl ve zihin ile anlaşılmaz. Onun anlaşılmasında kalbin de büyük katkısı ve payı vardır

Akıl sahiplerinin nihâî maksadı, sevap ve saadet ülkesi olan ahirette ALLAH Teâlâ'ya yakın olmaktır.

ALLAH Teâlâ, canlı ve akıllı varlık olarak cinleri, melekleri ve insanları yaratmış ve bunları birbirinden üstün kılmıştır

Akıl ve ilim de, diğer dünya nimetleri gibi geçicidirler.

ALLAH Rasûlü (as) da şunları söylemiştir: "Üç şey helâk edicidirler. Bunlardan birisi, kişinin 
kendi akıl ve fikrine hayran kalmasıdır."

Aşağıda başlıkları verilen yazılar ile diğer yazılarım https://alinural.blogspot.com/ blog adresindedir.

1.Her gemiye binenler 0810520:
2.Bilgiden Yararlanmak 010321
3.Hem Suçlu Hem Suçlayıcı 040721
4.Kısa Analiz ve Öneriler (2021-2022)


 

9 Eylül 2023 Cumartesi

Fitnecilik, Fesatçılık, Psikolojik Harp! 090923:

Ara buluculuk varken niçin ara bozuculuk yapılır? Güven ortamı yerine niçin kargaşa ortamı istenir? Gerçekten bunları mı istiyoruz? Bundan kim yarar sağlar, kim zarar görür? Bu davranışı sergileyenlerin sorumlulukları yok mudur?
 
Maalesef fitnecilik ve fesatçılık geçmişte olduğu gibi günümüzde de, bazen bilerek, bazen de bilmeyerek sergilenmektedir. Bu davranışlar geçmişte genellikle münafıklık olarak, günümüzde ise kısmen mobbing, psikolojik savaş, mahalle baskısı gibi yeni kavramlarla ifade edilebilir. Zira bu faaliyetlerin amacı muhatabını yıpratmak, kargaşa çıkarmak, bozgunculuk yapmaktır. Bu yönüyle fitneciliği ve fesatçılığı bir nevi, insanları psikolojik olarak baskılama ve yıpratma, moralleri bozma, iyi şeyleri olumsuzlaştırma, güvensizlik ortamı oluşturma, münafıklık şeklinde tanımlayabiliriz.

Sözlükte fitne; "insanları birbirine düşürerek oluşturulan kargaşa, ara bozuculuk yapan", fesat ise; "bozukluk, karışıklık, kargaşalık, ara bozuculuk, herhangi bir konuda iyimser olmayan, kötü yorumlayan, karıştırıcı, ara bozucu" olarak tanımlanmıştır.(TDK).

Fitneci veya fesatçıları, kendileri dışında seveni yoktur. İnsanlar bazen iyi bir şey yaptığını zannederek fitnecilik yapabilirler. Bilinçli fitne-fesat denince ilk önce münafıklar gelir. Münafıklık nifak ehli demektir. Münafıklığın alametleri de bellidir. Ancak gerek bu alametleri gösteren, gerekse söz ve davranışları ile fitneye sebep olanlar kendisini münafık ya da fitneci olarak kabul etmez, hatta alametlerinin tanımladığı münafık veya fitneci kelimelerini dahi hatırlatınca buna kızarlar!

"Nerede bir fitnefesat, karışıklık, haset, riya, yalan, sözünde durmamak, vaadini getirmeme, aldatma, kibir, cimrilik, gösteriş, kötülüğü yaygınlaştırma, iyiliği engelleme, müminleri alaya alma, günah, kötü haber yayma vb söz konusu ise münafıklara dikkat etmek gerekir! Akla gelmesi gerekir, mücadele etmek gerekir, engellemek gerekir. Münafıkların sergilediği davranışlardan da sakınmak gerekir. Nifak ehli dün olduğu gibi bu gün de İslam dünyasına ve Müslümanlara zarar vermektedirler. Her türlü yıkıcı faaliyetin içinde olabilmektedirler." (Münafıklık-2022, A.Nural)

O halde önce fitne ve fesat işlerin neler olduğu konusunda bilgi sahibi olmak (bu konularda bilgilenmek için ilmihal kitaplarından yararlanılabilir) gerekir. İnsanların arasını bozacak her türlü davranıştan, söylem ve paylaşımlardan kaçınmak gerekir. Yapılan güzel işleri takdir etmek gerekir. Aklı, eksik olarak değil, tam anlamıyla kullanmak gerekir. Algı ve dolduruşlara gelmemek gerekir. Hakkı hak edene teslim etmek gerekir. Güzel ahlakı bilmek gerekir. Takvalı olmak gerekir. Nerede ayrılığa düşeriz veya düşürürüze değil, nerede birleşirize bakmak gerekir. 

Fitne-fesat davranışlarıyla her düzeydeki kişiler eliyle ve hayatın her alanında karışılabiliriz. 

Örneğin; İslam ve müslümanlara ilişkin sataşma içeren paylaşımlar, İslam'ı yaşamadığı halde müslümanların yaşayışlarını müdahale çabasına girmeler, kalkınma hamlelerini, deprem yardımlarını, bağımsız dış politikaları, yerli üretimleri itibarsızlaştırma ve engelleme çabaları bu kabildendir. 

Keza, Müslümanım diyen ve söz, davranış, sosyal medya paylaşımları ile Müslümanların inancı ve değerleri ile dalga geçmek amacıyla sataşmalar yapanlar, aslında kendisini ayrı bir yerde konumlandırıyor zannederler. Oysa ki bunlar değerlerine yabancılaşmış ve farkında olmadan kendi öz değerleriyle güya dalga geçen kimselerdir. Aslında kıt akılları ile sergiledikleri fitneye sebebiyet veren, cahilce bir tutumdur.  

Bu tutumu sergileyenlerin en çok başvurduğu yöntem ise, (mal bulmuş mağribi gibi) İslam'ı güya kötü göstermeye yönelik, çalışılmış ve algı içeren, yazı, video, karikatür gibi paylaşımlardır. Bu paylaşımlar ise tam bir fitne örneğidir. Medyada sadece İslam değil, her konuya ilişkin çokça fitne malzemesi vardır. Önemli olan, erdemli davranış bunlara itibar etmemektir.

İhtiyacımız olan fitne ve fesat işlerine reddetmek, birlik, beraberlik sergilemek ve kalkınmaya odaklanmaktır. 

Kur'an-ı Kerimde İslam dinini alaya alanlarla, fitne fesatçılık, bozgunculuk yapanlarla ilgili pek çok ayette uyarılar, akıbetleri, dünya ve ahirette hakkettikleri cezalar belirtilmiştir! Bir kaç ayet meali;

"Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan dîninizle alay edip eğlenenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Eğer gerçekten mü’min iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının."(Maide/57).

"Kâfirler de birbirlerinin dost ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz aynı şekilde birbirinize arka çıkmaz ve destek olmazsanız, yeryüzünde ne götürüp ne getireceğini kestiremeyeceğiniz büyük bir fitne, kargaşa ve büyük bir bozgunculuk patlak verir. (Enfal/73).

"Yeryüzü düzene konduktan sonra orada fitne fesat çıkarıp bozgunculuk yapmayın. Azâbından korkarak ve rahmetini umarak O’na dua edin. Hiç şüphesiz Allah’ın rahmeti, iyilik eden ve işini güzel yapanlara pek yakındır." (A'râf/56).
...

Aşağıda fitne ve fesat konusunda not, gözlem, tespit, değerlendirme ,analiz ve önerilere yer verilmiştir. Yazının sonunda ise İhya'dan bu konuya ilişkin alıntılar yer almaktadır:

2023:
1.Allah (cc), devlete ve millete zeval vermesin! Afetler konusunda devletin ve milletin çabası takdire şayandır. Ama bütün bunları görmeyip, itibarsızlaştırmak için fitne, fesat, algı, yalan, dezenformasyon peşinde koşmak KIT AKILLILIKTIR!

2.Ölüm gerçeği; haset, fesat, fitne, gıybet, dedikodu, uzun emel, kanaatkârsızlık, maymun iştahlılığı terk ettirmeli değil mi?

3.Kur’an-ı Kerimi yakanlar tam fitne başı. Buna izin veren devletler de hamisi. İsveç, Danimarka ve buna izin veren ülkeler hakkında, tüm İslam ülkelerince gereği yapılmalı, mesafe konulmalı ve ticaretleri gözden geçirilmelidir.

2022:
4.Zaman zaman yoldan çıkmışların birilerinin fitne fesat paylaşımları ile sosyal medya toz duman oluyor! Birileri mal bulmuş mağribi havasında çullanıyorlar. Derler ki; “Herkesin günahı alnında yazılı olsa kimse kimsenin yüzüne bakamazdı.”

5.Türkiye'ye; okyanus ötesinden, Kıta Avrupa'sından, batısı, doğusu ve güneyinden ve bunların iç uzantılarından saldırılar var! Ülkenin istihbarat birimleri çok daha etkin ve fonksiyonel çalışmalı, fitne odakları bertaraf edilmelidir!

6.İslam Dünyası; Batı, ABD ve fitne prangalarından kurtulmalıdır. Filistin, Yemen, Myanmar, Suriye, Irak, Libya vb problemlerin çözümünde ortak hareket edebilmelidir! Politika ve önerileriyle dünya politikasında belirleyici olmalıdır!

2021:
7.Dikkat dikkat! Endülüs neden yıkıldı? İngiliz ajanı Hempher; "Hatıratım" isimli eserinde "800 yıllık Endülüs'ü şaraba alıştırarak, aralarına fitne, fesat sokarak, Kur'an-ı kerim ve diğer İslam kaynaklarını tartışır hale getirerek ve dinlerinden kopararak yıktık”dedi.

8.İstihbarat, bilgi, veri, analiz eşittir güçtür, tedbirdir, caydırıcılıktır. Büyük Selçuklu dizisinde, istihbarat noksanlığı, Hasan Sabbah ve diğer fitne işleriyle uğraşanların, Devlete ve topluma verdikleri zararı göz önüne seriyor. Ders alınmalı ve benzerlerinin tekerrür etmemesi için zafiyetiz bir istihbaratla tedbir alınmalıdır!

9.Unvanı ve görevi ne olursa olsun, terör örgütlerine destek mesajları atan, fitne, fesat ve ucuz kurnazlıklarla talebeleri bunlara ortak etmeye çalışanlar hakkında gereği yapılmalıdır.

10.Kurumların, üniversitelerin; üretimin, iyinin, huzurun, kalkınmanın ve halkın düşmanı, keza fitne, fesat ve algı üretim merkezi olmaması gerekir. Bu zihniyetle, en iyi mücadele yöntemi üretimdir, kalkınmadır, refahın arttırılmasıdır.-

2020:
11.Sosyal medyada, fitne-fesat kokan başlıklar ve gerçek dışı algı paylaşımları gırla. Yoldan çıkmışlara ve bunların paylaşımlarına itibar etmeyelim. Hucurat suresinin 6’ıncı ayetini hatırlayalım.

12.Bir SM paylaşımında; fitne, koğuculuk, gıybet, iftira, isnad, hakaret, küfür VAR İSE itibar etmeyiniz, şüpheyle yaklaşınız.

13.Dünya üzerindeki; mülteciliğin, terör olaylarının, gelir adaletsizliğinin, açlık ve fakirliğin, savaşların, işgallerin, fitne ve fesat işlerin, enformatik cehaletin, yalan ve algı haberlerinin müsebbibi olan devletler ve milletler; Batılılar, emperyalistler ve onların uydu yöneticileri değilmidir?

14.Kendi değerlerine yabancı, beyinleri Batı veya yozlaşmış kültürlere hayran yetişmiş veya yetiştirilmiş, fitne-fesat ile koğuculuk yapan insanlar az değil! Bu tür zihniyetlerden kurtulmak için daha çok çalışmalı, üretmeli, maddi ve manevi alanda kalkınmak zorundayız.

2019:
15.Muhtemelen farkındasınız, sosyal medyada; yalan haber, yalan bilgi, sahte hesap, sahte takipçi, fitne fesat işleri, ayrımcılık çabaları çokça! Bunlar kalkınmanın önüne set olmak isteyenlerin işleridir. Dikkat edelim, bunlara prim vermeyelim. Enerjimizi kalkınma için kullanalım.

16.Etiketimiz ne olursa olsun, konuşma ve davranışlarımızda yapıcı olalım, fitne/fesat işlerine sebebiyet vermeyelim, maddi ve manevi alanda kalkınmaya odaklanalım, enerjimizi kalkınmaya kanalize edelim.

17.Batı kaynaklı veya onların uzantıları olan yerli medyanın pek çok haberi, İslam ve toplumun değerlerine karşı algı oluşturmaya yönelik ve fitne fesat ağırlıklı. Bunların haberlerine ihtiyatla yaklaşın. Hucurat sureinin 6'ncı ayetini hatırlayın ve uygulayın.

18.“Örtülü hanımlara saldıran kişi gözaltında.” (Basından-2019). Nedir bu fitne, kimdir bu provakatörler? Haklarında gereği yapılmalıdır.

19.Taa uzaktaki ülkeler; orta doğuyu rahat bırakın, huzursuzluk çıkarmayı bırakın, fitne-fesat politikalarınızı terk edin.

2018:
20.Bilin ki; SM'da Toplumun ve Ülkenin faydasına olmayan "başlıklar ve paylaşımlar", paylaşılıyorsa, bunlar güdümlüdür, planlıdır, maksatlıdır, fitne-fesat amaçlıdır. Enerjimizi bunlara değil, kalkınmaya harcayalım.

21.Birileri, bir yerlerden, toplumun bir kesimini rahatsız edecek "başlık" (hashtag) açıyor veya bir paylaşım yapıyor, yine aynı kişiler, bu başlığa karşı diğer kesimi rahatsız edecek başka bir "başlık" açıyor ya da paylaşım yapıyor. İki kesimi kıyasıya kapıştırabiliyor. Fitne fesat kokan başlık ve paylaşımlara itibar etmeyelim.

22.Problem varsa, yüzleşmek ve çözmek en doğru yoldur. Sürüncemede bırakmamak gerekir. Aklıselim; fitne ve fesata galip gelecektir inşallah.

23.Payitaht Abdülhamid, Diriliş Ertuğrul, Mehmetçik Kutul Amare gibi dizilerde, fitne-fesat, ihanet vb karakterlere ve sürekli savunma halleri çokça, ve tekrara biniyor gibi. Oysa senaryolarda belirleyici olma halleri, analizler, ufuk açıcı konulara çokça yer verilmesi daha çok fayda sağlar.

24.Ülkede fitne ve fesat çıkarmak isteyenleri ve onlara hizmet edenleri istemiyoruz. Biz huzur istiyoruz. Andrew Craig Brunson ne papazmış ama, papazlık! yanında yapmadığı iş kalmamış!

2017:
25.Film ve dizilerde, gerçek hayatta fitne ve fesat işeri görmekten gına geldi artık tedbir gerek insanlık insana emanet!

26.Fitneci, fesat, sinsi ve samimiyetsiz insanlara karşı her zaman dikkatli olmak gerekir. Rabbim şerlerinden korusun.

2016:
27.Kimse kalemini fitne ve fesatın emrine vermemeli, bu Ülkenin kalkınmasını geciktirmeye çalışmamalıdır. Uzun vadede hiç şansınız yok.

28.Rabbim ülke içinde ve dışında tüm fitneci ve fesatçıların, fitne ve fesatlıklarını kendilerine çevirsin.

29.Fitne ve fesat çok mu yaygınlaşıyor? Rabbim fitnecilere, fesatçılara fırsat verme!(âmin).
...
30.Fitnefesat, algı, yalan, koğuculuk, iftira vb davranış sergileyenlerin; cehalet (itikat, ahlâk, vb) problemi vardır! İlimle tedavi etmek gerekir!
...

İhya'dan fitne iligili bazı alıntılar; 
"ALLAH Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur: "Sizden kim bir kötülük görse, onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmez (veya bu uygun olmazsa) diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmez (veya bu da uygun düşmezse) kalbiyle tepki (rahatsızlık ve huzursuzluk) duysun. Bu üçüncünün ötesinde zerre kadar iman yoktur."
.
ALLAH Rasûlü (sa) şunu da söylemiştir: "Fâsık kimse demirci körüğü gibidir; yakın olduğu zaman kıvılcımlarıyla insanı yakar, yakmasa bile kötü kokusuyla rahatsız eder. Sâlih kimse ise, misk satıcısı gibidir; yakın olduğu zaman insana misk sürer, sürmese bile miskin güzel kokusu insanı hoş eder." (Müttefekun aleyh)
.
"Bir kimse dinlemekten ziyade konuşmaktan lezzet alırsa, o kimse fitneye maruz kalmış demektir." (Yazid İbni Habib).
.
Husumet fitne kapısıdır. O kapıdan giren bir kimse, din ve dünyasına ait ciddî şeyler kaybeder.
.
Nemime (kovuculuk) yeryüzünde fitne ve fesat için çalışmaktır. Bir âyette şöyle buyurulmuştur: "ALLAH'a verdikleri (veya ALLAH adına verdikleri) sözü bozan, O'nun bağlanmasını istediği ilişkileri koparan ve yerde fitne ve fesat için çalışan kimselere lanet ve kötü yurt (cehennem) vardır." (Ra'd, 25).
.
Günah ve kötülüklere karşı uyarı görevini yapamayan veya bunun fitne koparmasından korkan bir kimse, bu şeylerin olduğu yerden uzaklaşmak mecburiyetindedir. Böyle bir durumda, sorumluluktan kurtulmanın yolu günah ve kötülük işleyenlerle bir araya gelmemektir.
.
Kişi dinini tam olarak yaşayabildiği, fitne ve günahlardan uzak olduğu yeri tercih etmelidir.
.
"ALLAH Rasûlü (sa) ileride olacak fitneleri haber verince, ben "Ya RasûlULLAH! Bu fitneler dönemine yetişirsem ne yapmamı tavsiye edersin?" diye sordum. ALLAH Rasûlü (sa), "ALLAH kelâmındaki ilimleri öğren ve onlara göre hareket et. Bunu yaparsan, o fitnelerden kurtulursun." buyurdu. (Ebu Dâvûd, Nesâî/elKübrâ).
.
"Sizden her hangi birisi, dine aykırı çirkin bir şey gördüğü zaman onu eliyle değiştirsin; eliyle değiştiremezse, diliyle gerekli uyarıyı yapsın; bunu da yapamazsa, kalbiyle tepki göstersin." (H.Ş). Kalple tepki göstermek, kötülüğün olduğu veya işlendiği yeri terk etmektir.
.
Evet son söz olarak; Fitnecilik fesatçılık istemiyoruz! İş dünyasında, siyasette, sporda, medyada, kısaca gündemimizde fitne ve fesada sebep olacak; hal, tavır, söylem ve paylaşımlar istemiyoruz. Fitne ve fesadın çaresi birey açısından ilimdir. Bu yolu tercih etmeyen ve fitne ve fesat işlerine devem edenler için ise yasal olarak gereğinin yapılmasıdır. İlahi makam da zaten karşılığı olacaktır.
....

Aşağıda ilgileri dolayısıyla başlılıkları verilen ve diğer yazılarımıhttps://alinural.blogspot.com/ blog adresindedir:

1.Münafık!(lık!)(lar!) (Nifak ehli!)110222
2.Etiket Hakaret Ve Yasaları Çiğneme Özgürlüğü Vermez-2019
3.Fitne-Fesat Kokan Başlıklar ve Paylaşımlar 131118
4.TAA UZAKTAKİ ÜLKELER! 131217
5.Sosyal medyada fitne ve fesat işiyle uğraşanlara 260816




4 Mart 2022 Cuma

Kendimize hatırlatmalar! 040322:

1.Geçmişe takılıp kalmadan, bu gün için gayretli olalım ve yarını da tefekkür edelim.

2.Olmayacak ve değiştiremeyeceğimiz şeyler için kendimizi ve başkalarını yormayalım.

3.Kendimizi ve başkalarını gereksiz yükler altına sokmayalım.

4.Hayatı kendimiz ve başkaları için kolaylaştıralım, zorlaştırmayalım.

5.Üslubumuza dikkat edelim.

6.Söz ve davranışlarımızda dışlayıcı değil, birleştirici ve samimi bir üslup kullanalım.

7.Girdiğimiz her ortamı güzelleştirenlerden olalım, gerenlerden değil!

8.Her hal ve şartta çevremize sıkıntı değil, huzur verelim, güven ve ümit aşılayalım.

9.Yine her hal ve şartta hayatı kaliteli yaşamaya, üretici olmaya bakalım.

10.Güzel davranışlar sergileyelim, ki, bu davranışlar kaliteli hayata örnektir. Ama çok para kazanmak kaliteli hayat demek değildir.   

11.Sözümüzde duralım.

12.Şaka da olsa yalan söylemeyelim.

13.Hayatımızın bir imtihan ve bu dünyadaki her şeyimizin bize birer emanet olduğunu asla unutmayalım! 

14.Keza can, mal, nesil, akıl da bize emanettir.

15.Bu emanetleri korumasız bırakacak alışkanlık ve davranışlardan kaçınalım.

16.Servetin, malın, mülkün, eşyanın esiri değil, efendisi olalım.

17.Zira cömertlik iyiliğe, cimrilik kötülüğe götürür. Cömert olmaya bakalım.

18.Neslin devamı için gecikmeden sağlıklı evlilikler kuralım.

19.Aklımızdan ve başka akıllarda yararlanalım. Unutmayalım şura ve istişare sünnettir.

20.Aklımız ve kalbimiz birbirine eşlik etsin. Birinin eksiğini diğeri tamamlasın.

21.Muhabbetli olabilmek; zenginlik, mutluluk, huzur, lezzettir. Her bir işimizi muhabbetle yapalım, her bir işimizde muhabbetli olalım. Muhabbetle yaşayalım.




23 Kasım 2021 Salı

Vesvese (İhya'dan) 231121:

Bu yazıda insanlık tarihiyle birlikte insanda var olan, günlük hayatımızda çoğumuzun karşılaştığı/yaşadığı bir hal olan "vesvese"nin, sözlük ve dini terminolojideki anlamlarının yanısıra, İmam Gazali’nin “İhyau Ulumiddin” kitabında, vesvese kelimesinin geçtiği konuları ve ilgili bölümleri istifadeye sunmaya çalıştık.
...
Kuruntu, evham, işkil, vehim, obsesyon, yanlış ve yersiz düşünce, bir konuyla ilgili kötü ihtimalleri akla getirip tasalanma, olmayacak bir şeyin olacağını sanma,... Bunlar, vesvesenin eş anlamlıları ve anılan kelimelerin anlamlarıdır.

Günlük hayatta vesvesenin türlü halleriyle karşılaşırız. Evden çıkarken, ocak, elektrik, pencereyi kapatıp kapatmadığımızı, araçtan inmişsek el frenini çekip çekmediğimizi, abdest alırken bazı uzuvlarımızı yıkayıp yıkamadığımızı, namaz kılarken tekbir alıp almadığımızı, sureleri tam okuyup okumadığımızı, kaç rekat kıldığımızı, keza olmadık şeylerin olmadık zamanlarda aklımıza geldiği vb hallerle karşılıyorsak vesvese ile karşı karşıyayız demektir.

Vesvese insanlık tarihi ile birlikte var olmuş, olmaya da devam edecektir. Önemli olan vesveseye teslim olmamaktır, ona prim vermemektir, onu besleyip büyütmemektir, onunla mücadele etmektir, teslim olmuş isek tedavi yoluna bakmaktır. Vesvese ve tedavisi hakkında çok sayıda eser ve yayın da bulunmaktadır.
...
Sözlükte vesvese/visvâsfısıldama, kötü telkinde bulunma, karışık sözler söyleme, kuşkulanma”; aynı kökten vesvâs “insanın içine doğan zararlı uyarıcı, kötü duygu ve düşünce, telkin, şüphe, fısıltı, evham” gibi mânalara gelmektedir.

Dinî terminolojide vesvese/visvâs, “şeytanın veya nefsin insana kötü ve zararlı telkinde bulunması, şeytandan yahut nefisten gelen, insanı dine aykırı aşırı davranışlara yönelten telkin”; vesvâs “şeytan, şeytanın insanın içine attığı saptırıcı dürtü, faydasız söz, şüphe ve tereddüt” anlamlarında kullanılır. Vesveseye kapılana müvesvis denir.

Kur’ân-ı Kerîm’de vesvese kavramı beş âyette geçmekte, bunların üçünde şeytanın (el-A‘râf 7/20; Tâhâ 20/120; en-Nâs 114/5), birinde nefsin (Kāf 50/16) insana saptırıcı etkisi anlatılmaktadır.

Hadislerde vesvese kavramı daha çok şeytan tarafından insanın içine atılan ve onun imanına zarar vermeyi amaçlayan tehlikeli soruları, düşünceleri belirtir. Hz. Peygamber’in Arafat gecesinde yaptığı duada, “Allahım! ... vesveseden sana sığınırım” sözü de geçer (Tirmizî, “Duʿâʾ”, 78).

Modern psikiyatride yine vesveseye yakın anlamda kullanılan obsesyon (obsession) “irade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden, bilinçli çaba ile uzaklaştırılamayan düşünceler” şeklinde tanımlanır.
...
“İHYÂÜ ULÛMİ’d-DÎN”de “VESVESE” nin geçtiği konuları yirmisekiz başlık altında sıralamaya çalıştık. Konu adları ile vesvesesin geçtiği konu bölümleri şu şekildedir:

1. Zikir ve Tezkir (hatırlatma): ALLAH Teâlâ buyurdu, "Hatırlat. Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir." (Zâriyât, 55).

Hz. Ali (ra), kıssacıları Basra camiinden dışarı çıkarırdı. Fakat Hasan el-Basrî'ye karışmazdı. Çünkü bu zat, âhiret bilgisi, ölüm tefekkürü, nefsin ayıpları, amellerin âfetleri, şeytanın vesveseleri ve bunlardan sakınmanın yolları üzerinde konuşur; ALLAH Teâlâ’nın nimetlerini hatırlatır, kulun şükür etmekteki kusurunu söyler, dünyanın değersizliğini, ayıplarını, geçiciliğini, vefasızlığını, bunun yanında âhiretin önemini ve mahşer gününün zorluk ve sıkıntılarını anlatırdı. Bu ise, doğru olan ve teşvik edilen va'z ve irşad şeklidir.

2. Akîde: Nasıl ki, ilaç hastalık halinde yararlı, sağlık halinde zararlı ise, kelâm ilmi de, gereksiz faraziye, nazariye, mantık ve felsefeye açılmamak şartıyla bazı şüpheleri giderebilirse, bu miktarı yararlıdır. Ve bu şüpheleri gidermenin tek çaresi o ise, bu takdirde de öğrenilmesi ve öğretilmesi farzdır. Böyle bir ihtiyaç mevcud değilse veya kelâm'a felsefe ve faraziyeler sokulursa, o zaman da bu ilmi öğrenmek ve öğretmek haramdır. Çünkü bu halde o, şüpheleri gidermek yerine, yeni şüpheler uyandırır ve zihinleri vesveselerin istilâsına açık bir hale getirir.

Kelâm ilminde de, doğru olanı bulmak ve ispat etmek için mukaddime kabilinden bir sürü bâtıl ve gereksiz varsayımlar yapılır. Bu varsayımlar, çoğu zaman kişide mevcud olan sahih akideyi sarsar ve onun zihninde bundan sonra gideremediği şüphe ve tereddütler veya rahatsız edici vesvese ve fikir bunalımları meydana getirir. Kelâm ilmini mekruh veya haram sayanlar onun bu yan etkilerini nazar-ı itibara almışlardır.

3. Beden ve Kalb Temizliği: Ameller beden ve kalb amelleri olmak üzere ikiye ayrılırlar. Beden amelleri iki çeşittir. Bunlardan birincisi, onu maddî pisliklerden temizlemek ve manevî pislikler olan günahlardan korumaktır. İkincisi ise, onu ibadet ve tâatlarla donatmaktır. Kalb amelleri de iki çeşittir. Birincisi, onu rezil huylardan, bozuk inanç ve düşüncelerden uzak tutmaktır. İkincisi ise, ona güzel ahlâk, doğru inanç ve düşünceler kazandırmaktır.

Şu da bilinmelidir ki, beden temizliği vasıta, kalb temizliği gayedir. Câhil kimseler, ikinci temizliği ihmal edip bütün dikkatlerini birinci temizlik üzerinde yoğunlaştırır, enerji ve zamanlarını onda tüketirler. Bunlar, bu alanda aşırı gidip dinin hoş görmediği vesvese derecesine varan titizlikler gösterir ve hatalı olarak bu titizlikleri takva zannederler.

Temizlik konusunda vesvese taşıyanlar şunu bilmelidirler ki, eşya temiz olarak yaratılmıştır. Bu itibarla, necasetin varlığı kesin bir şekilde bilinmedikçe, onu sorun haline getirmemek lâzımdır. Necaset gözle görülür halde ise, onu giderinceye kadar yıkamak lâzımdır.

4. Namaz: Namaz niyetinde vesvese yapmak cehalettir. Çünkü niyetin farzı, yapılacak olan ameli özet halinde zihinde kararlaştırmaktır. Bu ise namaza dururken bir lahza içinde gerçekleşir. Ashabın niyette vesvese yapmamaları, bunun din ve takva ile alâkalı olmadığının delilidir.

5. Hac: Arafat vakfesinde şöyle dua edilmelidir: "ALLAH'tan başka ilâh yoktur, O birdir, O'nun ortağı yoktur. Mülk ve hamd O'nundur ve O'nadır. Dirilten ve öldüren O'dur. O diridir ve hiç ölmez. Bütün hayırlar O'nun elindedir ve O her şeye kadirdir. ALLAH'ım! Kalbime nur koy, kulaklarıma nur koy, gözlerime nur koy ve dilime nur koy. ALLAH'ım! Kalbimi hakikatlere aç ve onlara uymayı bana kolaylaştır. ALLAH'ım! Söylediğimiz hamdler ve söylediğimizden daha hayırlı olan hamdler sanadır. Namazım, haccım, hayatım ve ölümün senin içindir. Yönelişim ve dönüşüm sana doğrudur. ALLAH'ım! Kalb vesvesesinden, iş dağınıklığından ve kabir azabından sana sığınırım."

6. Evlilik: Gayret, aileyi korumaya yönelik bir duygu iken, onun vesvese ve hastalık hâline getirilmemesi lâzımdır. Çünkü bu hâlde, aileyi koruyucu değil, yıkıcı bir his durumuna gelir ve hem erkeğin psikolojisini bozar, hem de kadına haksızlık ve saygısızlık yapılmasına sebep olur. Bu itibarla erkek, İslâm’ın namusu koruma konusundaki emirlerini uygulamalı, ondan sonra da kesin olarak yüz kızartıcı bir şey ortaya çıkmadıkça kuruntulara dayanan ihtimallere yer vermemelidir.

7. Şüpheli şeylerden sakınmak: İnsanın bir şey hakkındaki düşüncesi yakîn, şüphe veya vehim (evham) şeklinde olur. Yakîn, kesin bilgi demektir. Bir şey hakkında kesin bilgi varsa, o şeyin hükmü de kesin olur. Açık helâl ve haramlar bu türdendirler. Vehim, bir delil ve emareye dayanmayan kuruntu, vesvese ise varsayımdır.

Vera' (kaçınmak, sakınmak) güzeldir. Çünkü ahiretin yüksek mertebeleri onunla kazanılır. Ancak her şeyin sınırı bulunduğu gibi, vera'ın da sınırı vardır. Bu sınırın ötesi ise şüphe, vesvese ve kuruntudur.

8. İhtilât (karışma, görüşme): Âbdullah İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: "Yalnız kalan kimseye vesvese ve evham musallat olmasaydı, ben insanlarla görüşmezdim. Çünkü günahların hemen hepsi, insanlarla görüşmenin sonuçlarıdır.".

9. Emr-i Ma'rûf ve Nehy-i Münker (İyiliği emredip, kötülüğü men etmek): İlimsiz insan da güçsüz insan gibidir. Bu sebeple, ilimsiz insanın da hisbe yapma sorumluluğu yoktur. Onun sorumluluğu ilim öğrenmemesindedir. Kuvvetli olan zan ilim hükmündedir. Zayıf olan zan, vehim, vesvese ve kuruntular ise şer'î ölçüler değildirler.

10. Şeytanın Kalbe Tasallutu: Düşünmek de ya yeni bir şeyi tefekkür etmek veya eski bir şeyi tekrar zihne taşımak şeklinde olur. Bu iki türlüsüyle düşünme olayı, insan kalbini en çok etkileyen faaliyettir. Bu faâliyetin bir kısmı kalbi aydınlatıp insanı hayra davet ederler. Bir kısmı da bunun aksine, kalbi karartıp sahibini şerre çağırırlar. Bunlardan birinci kısma “ilhâm”, ikinci kısma ise “vesvese” denir, ilhamın arkasındaki sebepler melekler, vesvesenin arkasındaki sebepler ise şeytanlardır.

Kalb, yaratılış itibarıyla ilhamı da vesveseyi de kabul etmeye elverişlidir. Onu ilham veya vesvese tarafına meylettiren ALLAH Teâlâ'dır. ALLAH Teâlâ’nın onu ilhama veya vesveseye meylettirmesinin sebebi ise, insanın kendi iradesidir. İnsanın iradesini etkileyen de ondaki iyi ve kötü duyguların ağırlığıdır. Bu sebeple, bir insanda şehvet, hırs ve gazap hisleri ağırlıklı ve güçlü olurlarsa, onun iradesi şerre meyleder, ALLAH Teâlâ'da onun kalbini vesvese ve şeytana meylettirir. Buna mukabil, insanda ALLAH sevgisi, ahiret özlemi ve sevap arzusu ağırlıklı ve güçlü olurlarsa, o zaman da iradesi hayra meyleder, ALLAH Teâlâ'da onun kalbini meleğe ve ilhama meylettirir. Bu ikinci durumda şeytan vesvesesi de hayır ve doğru olanı istemekte insana yardımcı olur. Çünkü şeytan ve onun vesvesesine duyduğu nefret ve tepki insanı aksi istikamete iter. Bunun yanında, şeytanın vesvesesi, hayır ve doğru olanı tanımakta da yardımcı olur.

Câbir İbni Ubeyde şunu anlatmıştır: "Ben kalbimde duyduğum vesveseyi Alâ İbni Zeyyâd'a şikâyet ettim. Kendisi bana şöyle dedi: 'Kalb eve, şeytan da hırsıza benzer. Bir evde hırsızın işine yarayan bir şey varsa, kendisi eve girmeye çalışır. Aksi takdirde oraya girmez, girse de bir zarar vermez.".

ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Takva sahiplerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, onlar gecikmeden işin farkına varırlar ve gözleri açılır. Şeytanlarla arkadaş olmuş kimseler ise, onlar tarafından sapıklığa sürüldükçe sürülürler, kendileri de buna boyun eğerler." (Â'râf, 201,202).

"De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, vesveseci ve hannas olan cin ve ins şeytanlarının şerrinden insanların RABBİ, sultanı ve ilâhı olan ALLAH'a sığınırım." (Nâs 1-6).

ALLAH zikri ile şeytan vesvesesi ışık ve karanlık gibi bir birini kovalayıp dururlar. Sonunda ALLAH zikri gâlip gelirse şeytanın vesvese yapma gücü iyice zayıflar ve kendisi uzaklaşır. ALLAH unutulursa, o takdirde de şeytanın vesvese yapma gücü artar ve kendisi gelip kalbin üstüne temelli oturur.

Şehvet gibi duygular insanın kanıyla yoğruldukları için; bu duyguları kötü yönde etkileyen vesveseler ve şeytanın tahrikleri de aynı şekilde kana karışır ve onunla birlikte kalbe girerler.

Şeytanın bu dedikleri (atalarının dinini terke etme, hicret etmeme, mal, can, evlat konusunda kaygılandırma) birer vesvesedir. ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve bu korku ile ALLAH’ın emirlerine karşı gelmeye çağırır." (Bakara, 268). Şeytanın bu ve benzeri vesveselerine karşı, sık sık, "Eûzu billahi mi neşşeytânirracîm, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm" demek yararlıdır.

İnsan kalbinde kötü vesveseler bulunduğu kesindir. Çünkü bunların şu veya bu yöndeki dürtülerini herkes kendi içinde hisseder. Her bir şeyin sebebi ve etkeni bulunduğuna göre, bu vesveselerin de bir sebep ve etkeninin bulunması lâzım gelir. İşte bu sebep şeytandır. Şeytanı tanımak konusunda onun kötü vesveselerin sebebi ve etkeni olduğunu bilmek yeterlidir.

ALLAH Teâlâ şeytanın bizimle ilgisi bulunmayan mahiyetini değil, onun bizim için tehlike oluşturan vesveselerini, fiil ve hareketlerini bildirmiş ve onun bizim için düşman olduğunu belirtmiştir. Örneğin bir âyette, "Şeytan size düşmandır. Öyleyse, siz de ona düşman olun. O, kendisine inananların cehennem ehli olmaları için çalışır." (Fâtır, 6) buyurulmuştur.

Kalpteki ses iyiliğe davet edici ise o ses ilhamdır ve onun sahibi melektir; kötülüğe çağırıcı ise o vesvesedir ve onun sahibi şeytandır. İlham ve vesveseyi birbirinden ayırmak çok önemlidir. Çünkü vesveseyi ilham zannetmek her zaman mümkündür.

Şeytanın hilelerinden birisi de, şerri hayır şeklinde göstermektir. O bu hile ile hayra talip olanları da şerrin içine düşürür. Bu habis mahluk bilir ki, şerri şer olarak kalplere vesvese ederse, çok az kimse onu kabul eder.

İnsan ölmedikçe, onun kalbinden şeytanın vesveseleri kesilmez. Bu sebeple, bu vesveselerle mücâdele etmek de, fasılasız olarak ömrün sonuna kadar devam eder.

11. Şeytanın Kalbe Açılan Kapıları: Namazın en sevaplı şekli, onu ilk vaktinde kılmaktır. Fakat şeytan, "Henüz vakit var; acelesi yok" diye vesvese yapıp gevşeklik verir ve namazın geciktirilmesine ve hatta vakit dışına çıkarılmasına çalışır.

Şeytanın vesvese ve dürtüsüyle bir müslüman hakkında su-i zanda bulunan kimse, yine şeytanın tahrik ve dürtmesiyle ona karşı soğuk ve olumsuz bir tavır takınır, onun haklarını çiğner, ona ikramda kusur gösterir, onu kendi gözünde küçük görür ve gıybet yaparak onu başkalarının da gözünden düşürmeye çalışır. Bütün bu davranışlar da helâk edici günahlardır.

Zikretmenin, şeytan vesveselerini kalpten kovması, ilacın hastalıkları gidermesi gibidir. İlacın bu özelliği vardır, fakat onun bu özelliği göstermesi için perhiz yapmak da şarttır. Perhiz yapılmadığı takdirde ise, ilacın etkisi olmaz. Tıpkı bunun gibi, zikrin vesveseleri defetmesi için de, kalbin temiz olması ve takva taşıması şarttır. 

Adem (as) yeryüzüne indirildiği zaman, ALLAH Teâlâ'ya duâ ederek, "RABBİM! Benimle arasına düşmanlık soktuğun şeytana karşı, eğer beni ve zürriyetimi korumazsan onun vesveseleri bizi helâk edecektir." demiş, ALLAH Teâlâ'da ona şu karşılığı vermiştir: "Sana ve zürriyetine, hayrı ilhâm eden ve sizi koruyan melekler vereceğim; kötülüklerinizi bir, iyiliklerinizi on olarak kabul edeceğim; ruhlarınız cesette olduğu sürece de size tevbe kapısını açık tutacağım."

12. Sorumluluğa Tâbi Olan ve Olmayan Vesveseler: ALLAH Rasûlü (as) şöyle buyurmuştur: "Biriniz, içindeki vesveseyi konuşmadıkça veya onunla amel etmedikçe onun günahından muaftır (affedilmiştir)." (Müttefekun aleyh). "ALLAH Teâlâ, amelleri yazan meleklere şunu emretmiştir: "Kulum bir günahı içinden geçirdiği zaman bir şey yazmayın; onu işlediği zaman da bir günah olarak yazın. Kulum bir iyiliği içinden geçirdiği zaman, kendisine bir sevap yazın. Onu işlediği zaman da kendisine on (bir rivayette de, yedi yüz) sevap yazın." (Müttefekun aleyh). Bu ve benzeri hadis-i şerifler, insanın kendi kalbine gelen vesveselerden dolayı sorumlu tutulmadığını ve muâheze (ayıplama, eleştiri) edilmediğini ifâde etmektedir.

Buna mukabil, bazı Ayet-i kerimeler ise, onun bunlardan sorumlu olduğunu ve muâheze edildiğini bildirmektedirler.

Örneğin, ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Siz içinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de ALLAH onun hesabını sizden soracaktır. Ondan sonra dilediği kimse için onu affedecek, dilediği kimseyi de onunla cezalandıracaktır. ALLAH her şeye kadirdir." (Bakara, 284), "Fakat ALLAH, sizi kalplerinizin kazandıklarıyla muâheze eder." (Bakara, 225), "Hiç şüphesiz, kulak, göz ve kalple neler yapıldığı sorulacaktır." (İsrâ, 36).

Farklı hükümler ifade eden bu nassların (âyet ve hadislerin) konuları da farklıdırlar. Çünkü, kalbe gelen vesvese (kötülük arzusu) iki türlüdür. Bunlardan birincisi, gelip geçen bir anlık vesveselerdir. Bu vesveseler, vücudun kendisi için çekici gelen şeylerle karşılaşmasından hâsıl olan ve şeytan tarafından kalbe taşınan etkilerdir. Kalb, kendisine aksettirilen bu etkileri değerlendirip onların şer olduğunu anladığı zaman ALLAH korkusu ve O'na itâat duygusuyla onları reddettiği takdirde, buraya kadarki gelişmelerden dolayı her hangi bir sorumluluk doğmaz. Hatta, kalb bu vesveseleri ALLAH korkusu ve O'nun emirlerine saygı duygusuyla reddettiği için, sâlih bir amel ortaya çıkmış olur ve kul, bundan dolayı sevapla mükâfatlandırılır. Hadis-i şeriflerde sözü edilen vesveseler bu türlü olanlardır.

Bunların ikinci türlüsü ise, sabit huy ve sıfat hâline gelen vesveselerdir. Bu türlü vesveseler (kötü arzu ve istekler), birincilerin aksine, vücudun dışarıdan aldığı geçici etkiler değildir; kalpte mekân kurmuş, yerleşmiş hastalıklar ve zaaflardır. Bu hastalık kabilinden olan kötü arzu ve istekler cesedi de harekete getirir ve kötülük yapmaya sevk ederler.

Bu türlü vesveseler (şer ve günah arzuları) sorumluluğa tabidirler. İlgili âyetlerde kasdedilen vesveseler de bunlardır. ALLAH Teâlâ, değişik münasebetlerle münafıklardan bahsederken, "Kalplerinde hastalık vardır.", "Kalplerinde hastalık olanlar", "Kalplerinde hastalık bulunduğu için" gibi ifadeler kullanmıştır.

Daha değişik bir ifade ile izah etmek gerekirse, bir vesvesenin kalpte doğmasından fiil hâline gelmesine kadar dört aşaması vardır:
-birincisi, "akla gelme"
-ikincisi, kalpte heyecan oluşmasıdır.
(Bu iki aşamadaki vesveseler sorumluluğa tâbi değildir. Çünkü bunlar, irade dışında oluşan ve irade ile önlenemeyen hâllerdir.)
-üçüncüsü kalpte oluşan heyecanı istek hâline getirmektir.
-dördüncüsü, bu isteği fiil hâline getirmeye karar vermektir.

Bu aşamalardaki vesvese, irade altına girdiği ve onun tarafından oluşturulduğu için, sorumluluğa tâbidir. Ancak, bu aşamalarda kul ALLAH korkusu duyup vesveseyi siler veya en azından onu ilk iki aşamaya geri iterse sâlih bir amel işlemiş olur ve sevap kazanır. Çünkü ALLAH korkusu ve O'na itâat düşüncesiyle kalbin vesveselerine, nefsin arzularına ve cesedin dürtülerine karşı koymak bir cehd (gayret) ve çaba gerektirir. Bu cehd ve çaba, bütün sâlih amellerdeki cehd ve çabanın aynısıdır. Vesvese bu son aşamalarda iken, elde olmayan bir sebep onların gerçekleştirilmesini önlerse, günaha teşebbüs sorumluluğu ortadan kalkmaz. Çünkü günaha teşebbüs, ALLAH Teâlâ’nın hakkına taalluk eden yönüyle günahı işlemek gibidir. Günahın fiilen işlenmesi şartı ise, kul haklarıyla ilgilidir.

Rivayet edildiğine göre, "Siz içinizdekini açıklasanız da gizleseniz de ALLAH onun hesabını sizden soracaktır." Ayet-i kerimesi indiği zaman, ashâbtan bazı zatlar, ALLAH Rasûlü’ne gelip, "Bu âyetle bize gücümüzü aşan bir sorumluluk yüklenmiştir. Çünkü kalbimize, irademizin dışında hatıralar ve vesveseler gelir." dediler. ALLAH Rasûlü (as), onlara, "Siz de yahudiler gibi, ALLAH Teâlâ’nın emirlerini tartışmaya mı kalkıyorsunuz? Onları kabul edin ve, 'Duyduk, uyduk.’ deyin." buyurdu. Onlar da, "Duyduk, uyduk." dediler.

Bundan sonra, şu Ayet-i kerime indirildi: "ALLAH, kimseye güç ve iradesi dışında teklifte bulunmaz, sorumluluk vermez." Bu ikinci âyet birinci âyeti bir anlamda tahsis, bir anlamda da tefsir etti. Buna göre, vesvese irade dışında ise, sorumluluk yoktur.

13. Zikir Esnasında Vesvese Kesilir mi?: Bil ki, kalplerin arifi olan ve onların sıfat ve acaibliklerini bilen âlimler, bu meselede beş görüş ileri sürmüşlerdir:

Birinci görüşe göre, ALLAH Teâlâ’nın zikriyle vesvese bütünüyle kesilir. Çünkü ALLAH Rasûlü (as), "Kul, ALLAH Teâlâ'yı zikredince şeytan ondan uzaklaşır (diğer bir tercüme ile, şeytan susar.)" (Geçti) buyurmuştur.
İkinci görüşe göre, vesvese kesilmez. Fakat, kalb zikir ile meşgul olduğu için, onu duymaz veya az duyar.
Üçüncü görüşe göre, kalb zikir esnasında da vesveseyi duyar, fakat diğer zamanlara göre ondan daha az etkilenir.
Dördüncü görüşe göre, zikir ve vesvese nöbetleşe ve sıra ile kalbi işgal ederler. Bu, tıpkı ışığın yanıp sönmesi gibi bir olaydır. Çünkü burada da ışık ve karanlık nöbetleşirler. Onun için, zikir yapılırken kalb aydınlanır ve o zaman vesvese kaybolur. Zikir arasındaki susmalarda ise, aydınlık kaybolur ve vesvese ortaya çıkar.
Beşinci görüşe göre ise, kalb zikir ve vesvesenin etkilerini birlikte hisseder.

Zikir esnasında vesvesenin tamamen kesilip kesilmemesi vesvesenin türüyle alâkalıdır. Bu açıdan bakılınca, vesveseler şu türlere (üçe) ayrılırlar:

a-Bâtılın hak suretinde gösterilmesi: Meselâ, şeytan insana vesvese vererek der ki: "Sen lezzetleri (lezzetli şeyleri, zevkli işleri, tatlı günahları) ne diye terk edersin? Halbuki, ömrün uzundur ve böyle uzun bir ömür boyunca nefsin arzusu olan lezzetlerden uzak durmak çok elem vericidir." Bu vesvese karşısında, eğer insan, ALLAH Teâlâ'ya imanını tazeler ve O'nun bu konudaki söz ve vaadlerini hatırlayıp, "... olması ile bitmesi bir olan geçici zevkler için, asırlarca ateşte yanmaya razı olmak, hangi hesaba göre doğru olabilir? Bütün akıl sahipleri tarafından yanlış bilinen ve pek çok insanları elemle kıvrandıran kumar bile, az koyup çok kazanma ümidine dayanırken, çok koyup az kazanmak gerçeğine dayanan günahları doğru bulmak mümkün müdür?" derse; yapılan vesvesenin bâtıl olduğu ortaya çıkar ve şeytan susmak zorunda kalır.

Bunun için, ALLAH Rasûlü (as), "Şeytana direnme açısından bir âlim, bin âbid'ten daha güçlüdür." buyurmuştur. Çünkü, âlim, şeytanın vesvese ettiği yanlışların iç yüzünü ortaya çıkarır ve onları kirli paçavra gibi onun (şeytanın) suretine fırlatır. Câhil olan ise, vesveselerin zahirine aldanır ve onları doğru zannedip şeytanın tuzağına düşer.

Meselâ, şeytan ibadet eden bir insana ucub (kibirlenmek, kendi kendini beğenmek, amelini çok görmek) vesvesesini verip ona, "Kim senin kadar ALLAH Teâlâ'yı tanımış ve O'na canla başla ibadet ve tâat etmiştir?" der. İnsan bu yanlış ve bâtıl vesveseye karşı, ALLAH Teâlâ'yı tanıması ve O'na ibadet ve tâat etmesi O'nun önemli nimetlerindendir.

Kendine ait olmayan meziyetleri kendine mal etmek veya kendi kusurlu işlerini mükemmel görmek himmet ve basiret erbabının huyu değildir. Bu duruma karşı, "ben kendime ait olmayan iman ve itaate muvaffakiyeti nasıl kendime mal edebilirim? Hem, eksik olan marifetim ve kırık dökük olan ibadetlerim yüzünden kibir mi duymalıyım, yoksa mahcubiyet ve eziklik duyup tevbe ve istiğfar mı etmeliyim?" derse, vesvese kesilir ve şeytan çekilir.

Bâtılı doğru gibi gösteren vesveseler, ALLAH'ı Teâlâ'yı zikretmek ve O'nun büyük olan hakkını düşünmekle kesilir.

b-Şehvetin (isteğin) tahrik edilmesi ve heyecan uyandırılması: Şehvetin (isteğin) tahrik edilmesi ve heyecan uyandırılması vesvesesi kulun haram olduğunu bildiği ve buna kesin olarak inandığı şeylere karşı ise, zikir onu keser. ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Takva sahiplerine şeytandan bir dürtü geldiği zaman, bunlar ALLAH'ı zikreder ve hemen gerçeği görürler." (A'râf, 201) buyurmuştur.

Hakikî mümin, ALLAH Teâlâ’nın yasakları önünde, tıpkı mayınlı bir arazi çizgisinde veya bir ateş çukurunun kenarında durduğu gibi durur. Kendisi bu hassâsiyetle dururken, şeytanın vesveseleri, onu yasakların içine itebilecek kadar güçlü olamazlar.

c-Geçmiş, gelecek veya şimdiki zamanla alâkalı olan bazı şeylerin hatırlatılması ve düşündürülmesi: Her hangi bir fiile sevk etme durumu bulunmayan ve mücerret tasavvur planında kalan bu vesveseler, genel olarak zikirle azalır, fakat bütünüyle kesilmezler. Nitekim, en büyük zikir olan namazda bile, bu vesveselerin izleri görülür. Buna rağmen, bunların bütünüyle kesilmesi de mümkündür.

Zikirde istiğrak bulan ve bütün dikkatleriyle ona yönelen kimseler şeytan vesveselerini duymak bir yana, zikir ve ibadet esnasında vücutlarından bir parça koparılsa onu da duymazlar.

Ancak ara sıra ve özellikle zikir ve ibadet esnasında vesveseler tamamen kesilseler bile, bunların nihaî bir surette ve bir daha dönmemecesine kesilmeleri mümkün değildir.

Peygamberler bile zaman zaman ufak çaplı ve özellikle üçüncü türden olan vesveselere maruz kalmış ve bunlarla mücadele etmişlerdir. ALLAH Rasûlü (as), bu olaylarla (süslü elbise ve altın yüzük) hiç kimsenin vesveselerden ve dünyanın tabiî çekicilik ve cazibelerinden tamamıyla kurtulamadığı dersini vermiş ve bunlardan bir ölçüde kurtulmanın yolunu göstermiştir. O da vesvese veren şeylerden uzak durmak veya onları kendinden uzaklaştırmaktır.

14. Kalbin Süratle Dönmesi: Bil ki, insan kalbi fırıldağa benzer. Fırıldak, rüzgârın esmesiyle döndüğü ve yön değiştirdiği gibi, kalb de manevî rüzgârlar olan ilham, vesvese ve diğer etkenlerle döner ve yön değiştirir. Kalb değişik etkiler altında dönüp değişir. Bu etkilerin kaynağı ise duruma göre ya melekten gelen bir ilhamdır, ya şeytandan gelen bir vesvesedir, ya insanın kendi yaratılışıdır, ya da bir dış faktördür.

Şer ve masiyet üzerinde ısrar eden ve kötülüklerde sâbitleşen kalplerde oluşan fikirler şer, duygular kirli, vesveseler zehirlidirler. Doğru düşünceler ve temiz duygular bu kalplerde yeşermez ve barınmazlar. "Şeytanın vesveseleri bu kimselerin kalplerinde üst üste yığılan karanlıklar gibidir." (Nur 40).

Melek ve şeytana, hayır ve şer ilhamlarına eşit bir şekilde açık olan kalplerde, meleğin ilham ve teşvik ettiği bir hayrı, şeytan bozmaya çalışır. Şeytanın vesvese ve telkin ettiği bir şerri de melek gidermeye çalışır. Bu çekişmede nefis şeytana taraftır; onu tasdik eder ve onun dediklerini benimseyerek tekrarlar. Akıl ise melekten yanadır ve onun ilhamlarını doğru bulup tasdik eder.

15. Nefis ile Akıl: Nefis, şeytanın vesvese ve telkinlerini aynen kabul edip benimser ve onların haklı ve doğru olduğunu ispatlamak için de, etraftaki kötü örnekleri misâl ve delil olarak göstermeye çalışır. Ona göre, bu örneklerin varlığı onların doğru ve iyi şeyler olmaları için yeterli delildir. Akıl ise, şeytanın vesvese ve telkinlerini yanlış bulup reddeder ve kötü örneklerin delil olmadığını söyler.

16. İrâde, Mücâhede (uğraşma, mücadele) ve Riyazet (nefis terbiyesi): Çok zikredeni uğraştıran iki sorun vesvese ve ucub'tur (nefsin kendi kendisini beğenmesidir). Vesvese, şeytanın telkinleridir. Şeytan, dünyanın en hayırlı işi olan zikri yapanı hem meşgul etmek, hem de mümkün olsa bizzat bu yolla onu aldatıp dalâlete ve hatta küfre sokmak için, bu telkinleri onun kalbine üfler. Vesvesenin şerrinden kurtulmanın çaresi, yine zikre devam etmek ve ALLAH Teâlâ'nın himayesine sığınmaktır. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Şeytandan sana bir dürtü gelirse, ALLAH'a sığın. O işiten ve bilendir." (A'râf, 200).

17. Mide şehveti: "Kendisini açlığa alıştıran, rızk vesvesesinden kurtulur."

18. Gıybet: Zanların çoğu ise, fâsıkların en fâsıkı olan şeytan tarafından kalbe getirilen vesveselerden ibarettirler. Zan bir şeytan işi olduğu için de, kötü zanların çoğu iyi olan müslümanlara karşı oluşturulur. Onun için, şeytan, zahirî hâli iyi olan bir müslüman hakkında kötü bir vesvese getirdiği zaman, o müslümana duâ etmek ve onu övmek lâzımdır. Bu yapıldığı takdirde şeytan kızar ve vesvesesini keser.

19. Dilin afetleri: "İnsanlar (idrâklerinin sınırlı olduğunu, sorularını da buna göre sınırlandırmaları gerektiğini unutarak) şöyle diyeceklerdir: 'Varlıkları ALLAH yarattı. Ya ALLAH'ı kim yarattı?’ Onlar böyle deyince, siz İhlâs sûresini okuyarak cevap verin ve şeytanın şer ve vesveselerinden ALLAH Teâlâ'ya sığının." (Müttefekun aleyh).

20. Kanaat: Gafil insanlar, şeytanın vesvese ve iğfaline uyarak ahirete karşı kullanılması gereken bu duyguları dünyaya karşı kullanır. Bu yüzden de, bu kimseler dünya işlerinde kendilerinden yukarıda ve önde olanlara, ahiret işlerinde ise kendilerinden aşağıda ve daha arkada olanlara bakarlar. Bu hâl, doğru olan ölçüyü ters çevirmektir.

21. Riya: Riyayı vesveseden de ayırmak lâzımdır. Çünkü, vesvese riya değildir. Riya insanın kendi kast ve niyeti iken, vesvese şeytanın üflediği zehirli bir nefesle kalb ve kafayı karıştırması ve bulandırmasıdır. Şeytan önce inkâr fikrini aşılayarak insanı ibadet ve hayır yapmaktan vazgeçirmeye çalışır. Fakat bunu başaramayınca ve insan kendisine rağmen amel ve hayır yapmak isterse, bu sefer de riya olayını ortaya atarak onunla aynı sonuca ulaşmayı dener. Bu cümleden olmak üzere, onun yaptığı amelin büyük bir iş olduğunu söyleyerek de onu şişirmeye çalışır. Ancak insan, şeytanın vesvesesini tasdik edip onu kendi iradesiyle kabul etmedikçe, bunun kendisine ve ameline bir zararı yoktur.

Riya, bastırılması insanın elinde olmayan şeytan vesvesesinden ibaret ise, onun imana ve amele bir zararı yoktur. Çünkü dinde teklif-i mâla yutak (güç haricinde sorumluluk) yoktur. Bu türlü vesveseler için ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Şeytandan sana bir vesvese ve dürtü gelirse, ALLAH'a sığın. O işiten ve bilendir." (A'râf, 200; Fussilet, 36) O hâlde, şeytandan bir vesvese geldiği zaman kulun yapacağı şey, bundan sıkılmak, ikrah etmek ve onu defetmesi için ALLAH Teâlâ'ya duâ etmektir.

Ashaptan bazıları ALLAH Rasûlü’ne, "Şeytan kalbimize öyle vesveseler getirir ki, onları duymak yerine, gökten yere baş aşağı düşmeyi veya yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmayı tercih ederiz. Bu vesveselerden sorumlu muyuz?" demişler; ALLAH Rasûlü (as), "Hayır! Bu şekilde tepki duydukça onlardan sorumlu değilsiniz." buyurmuştur. (Müslim). O, başka bir hadiste de böyle bir suâle şu cevabı vermiştir: "ALLAH'a hamd olsun ki, şeytanın hilesini vesvese seviyesine indirmiştir." (Ebu Dâvûd, Nesaî).

Kalb veya zihinde bir vesvese belirdiği zaman ALLAH Teâlâ'yı zikretmek (ve O'na sığınmak), zikrin mânasını düşünmek ve vesveseyi duymamaya çalışmak, onun sönüp silinmesini temin eder. Namaz hâlinde iken bu şekildeki tepki ile yetinmek en iyisidir. Çünkü namaz kılarken ALLAH Teâlâ'nın huzurunda olmayı düşünmek bütün düşüncelerden daha üstündür. Namaz dışında ise, vesveseyi ilmî delillerle çürütmeye çalışmak da câizdir. Bu durumda şeytanla zihnî bir tartışma yapılır ve bu tartışmada yenilmesi hâlinde o bir daha aynı vesveseyi tekrarlamaz. Şeytanı tartışmalarla yenecek derecede ilim sahibi olmayan bir kimsenin vesveselerden kurtulmasının yolu ise, şeytanın dediğinin hemen aksini yapmak ve bunu tekrarlamak suretiyle tepki göstermektir. Örneğin, şeytan sadaka vermesini önlemek için, bunun riya olacağını söylerse, hemen birkaç sadakayı üst üste vermek; o aynı söylemle nafile namaz kılmasına mâni olmaya çalışırsa hemen kalkıp kılmayı düşündüğü miktarın birkaç katı namaz kılmak şeytanı kahredip uzaklaştırır.

İbrahim et-Teymî şunları söylemiştir: "Şeytan size bir vesvese getirdiği zaman, eğer onu kabul edip etmemekte tereddüt geçirirseniz, kendisi ümitlenir ve o vesveseyi size kabul ettirmek için dayatır. Fakat, sizde kesin muhalefet ve ret görürse ümidi kırılır ve sizden vazgeçer."

Başkalarının su-i zan ve ithamları veya şeytanın kalbe riya vesvesesi getirmesi yüzünden amelleri terk etmek cihetine gidilirse, hayır ve tâatların hepsini terk etmek lâzım gelir. Kötü maksatlı dedikoducuların ve vesvese veren şeytanın da ulaşmak istediği sonuç budur.

22. Ucub (nefsin kendi kendisini beğenmesi): Akıl ve ilim de, diğer dünya nimetleri gibi geçicidirler. Delirme, bunama, unutma, evham, vesvese ve daha bir sürü hastalıklar akıl ve ilmi her an tehdit ederler. Fırtınalar önünde yanan bir çıra ışığına ne kadar güvenmek ve onunla ne kadar kibir ve ucub duymak makul ise, akıl ve ilimle de ancak bu kadarı makul olabilir.

23. Gurur: Onlardan bazıları, farzları ihmal eder veya eksik yapar, buna mukabil sünnet ve nafileye ağırlık verirler. Bunlar fazilet konusunda vesvese derecesinde titizlik gösterirler. Bu yüzden, fıkhın temiz kabul ettiği bazı sularla abdest almaz, bazı elbiselerde ve bazı yerlerde namaz kılmazlar. Fakat, meselâ bir mala sahip olmaya çalışırken, onun haram olabileceği konusunda titizlik göstermezler; hatta haram olduğu kuvvetle muhtemel bile olsa, te’vil (naslarda yer alan bir lafza taşıdığı muhtemel mânalardan birini tercih edip yükleme) yoluna sapıp onu kendilerine helâl ederler. Halbuki, önceki titizliği burada gösterseler, ashâb siretine daha çok yaklaşmış olurlar. Çünkü onlar (ashâb), özellikle haram konularında titizlik gösterirlerdi.

Bazıları, niyette gereksiz olan vesvese göstermeyi önemli sayarlar. Bu yüzden, uzun uzadıya niyet getirir ve onu bir çok kere tekrar ederler. Fakat namaza girdikten sonra, ALLAH Teâlâ’nın huzurunda olduklarını unutmakta sakınca görmezler.

24. Tevbe: Şeytanın, "ALLAH senin yapacağın eksik tevbeyi kabul etmez." tarzındaki vesveselerine aldırılmamalıdır. Çünkü şeytan, insanı iki şekilde ALLAH Teâlâ'ya kulluk ve itaatten uzaklaştırmaya çalışır. Önce ona, "Tâat ve ibadete ne gerek var? ALLAH buna muhtaç mıdır?" der. Bu vesveseyi tutturamazsa o zaman da, "İbâdet ve tâatin ölçüleri ağırdır. Sen bu ölçülere göre ne ibadet, ne de tevbe edebilirsin. Onun için, kendini boşuna yorma." der. Halbuki ALLAH Teâlâ önce:"ALLAH'a hakkıyla kulluk edin." (Al-i İmrân, 102) buyurarak kulluğun ideâl şeklini göstermiş, daha sonra da: "ALLAH'a gücünüz nisbetinde kulluk edin." (Teğabun, 16) diyerek kulluk ölçüsünü herkesin seviyesine indirmiştir.

ALLAH Rasûlü (sa) da şunu söylemiştir: "Size bir şey yasakladığım zaman ondan uzak durun. Size bir şey emrettiğim zaman ise, onu gücünüz nisbetinde yerine getirin." Bu gerçek, "Bir işin bütünü yapılamazsa, onun bütünü terk de edilmez." sözüyle de formüle edilmiştir. Gerçek bu olunca, tevbe etmek de diğer ibadet ve hayır işleri gibi, ne ölçüde olursa olsun yararlı ve faydalıdır.

25. Sabır: Vesveseleri (gereksiz veya zararlı düşünce ve hatıraları) def edip kalb ve zihni onlara karşı korumak da sabır ister. Vesveseler de haram şehvetler gibi, şeytanın dürtüleri, kalb ve zihnin duruluğunu bulandıran lüzumsuz meşguliyetlerdir. Bunları defetmenin yolu ise sürekli zikir ve tefekkürdür. Zikir ALLAH Teâlâ ile ünsiyeti, tefekkür O'nu tanımayı (marifeti), bu da O'nu sevmeyi (muhabbeti) verir.

Kalb ve zihni meşgul eden vesveseler (endişeler, korkular vs.), dünya işlerini çoğaltmanın ürünleridir. Bu sebeple, vesveselerden kurtulmak için, bu işleri normal seviyesine indirmek ve ALLAH Teâlâ'ya tevekkül etmek lâzımdır. Dünya iş ve meşguliyetini çoğaltıp bataklık hâline getirenler ise, sivrisinek hükmünde olan vesveselerden kurtulamazlar.

26. Korku ve Ümit: Yahya İbni Muâz şöyle demiştir: "Yalnız korku ile ibadet eden bir kimsede vesvese çoğalır. Yalnız ümit ile ibadet eden bir kimsede de aldırmazlık oluşur. Onun için, ibadette korku ve ümidi birleştirmek lâzımdır."

27. Tevekkül ve Çalışmak: Bir kimsenin kalbi zayıf olduğu için, malın yokluğu hâlinde vesvese, endişe ve korkuya kapılır veya halktan bir şey bekler hâle gelirse, bu kimse için kalbini teskin edecek ve halktan beklentisini kesecek miktarda mal ve zahire bulundurmak daha iyidir.

28. Kulun ALLAH Teâlâ'yı Sevdiğinin Alâmetleri: Temizlik konusunda vesvese taşıyanlar şunu bilmelidirler ki, eşya temiz olarak yaratılmıştır. Bu itibarla, necasetin varlığı kesin bir şekilde bilinmedikçe, onu sorun haline getirmemek lâzımdır.

Hamd Rabbimize, selatüselam Peygamberimizedir.

Yararlanılan Kaynaklar:



TRUMP’ın Sözde Gazze Barış Planı (!) 290925:

Trump'ın 29 eylül 2025 günü açıkladığı Gazze'deki barış için açıkladığı süreç barış planından ziyade tehditler içeren, adil olmayan,...