Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2025 Cuma

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu 200625

Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanını tekrar okudum! Okuduğum baskısı Ötüken yayınlarının 2000 yılı basımı ve bu kitap 33. kez basılmış. Üzüldüm!

Çünkü; romanda İslami hiçbir şey yok. Sanki romana konu ettiği bu ülke insanlarının İslami hiç bir yaşantıları yok, İslam'dan uzaklar, ne bir selamlaşma (selamünaleyküm) var, ne besmele var, ne abdest var, ne namaz var, yani İslamı çağrıştıracak hiç bir iz, hiç bir işaret yok. Veya bunlardan bahsetmek sanki yasak! Sanki İslamı hayatımızdan çıkarmak için verilen çabanın bir örneği! Kitaplardan da çıkarmışlar! 

Ama roman kahramanı, sözlenme aşamasındaki akrabasının/yengesinin kızı ile odasında hatta yatağında yalnız kalıp tekrar tekrar öpüşebiliyor. Ve yazar bu sahneleri maalesef detaylıca betimliyor. Daha ileriye de gidebilirmiş ama bunu yapmıyor güya dürüstlük sergiliyor. Ve bu durum Romanda bu durum çok normalmiş gibi işleniyor. Masum bir aşk diye de pazarlanıyor!

Yazarın Fransızca bildiğini romanına serpiştirdiği Fransızca sağlık terimlerinden anlaşılıyor. Ayrıca yazarın batıdan/Fransa'dan etkilendiği çok açık ve batı/Fransız hayat tarzını Türk usulü hayat tarzı gibi kitabına konu etmiş. 

Ve bu kitap Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ortaöğretim öğrencilerine tavsiye edilen 100 temel eser listesinde yer alıyor. 

Peki bu romanı okuyan "orta öğretim öğrencileri" etkilenmez mi? Elbette etkilenir! Hele hele ilmihal bilgileri yoksa, o tavırları normal zanneder ve belki de hayatına tatbik etmek ister. Daha gencecik insanlara nikahsız birliktelikler aşılamanın bir anlamı var mı?

Kitabın ahlaken vereceği tahribatı koskoca milli eğitim camiasından fark eden kimse olmamış mı? Talim Terbiye Kurulu, danışmanlar, bürokratlar eğitim ordusu bunları dikkate almaz mı? Bu tür kitapların okullarda okuyun diye önerilmemesi gerekir! Hatta bu kitabın Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ortaöğretim öğrencilerine tavsiye edilen 100 temel eser listesinden çıkarılması önerilir.

Aynı hisleri Sebahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sında bu kez Alman versiyonu olarak, yine nikahsız birlikteliklerin hikaye edildiğini görmüştüm ve aynı eleştirel durumu o kitap için de tekrarladığımı belirtmek isterim.

Öğrencilere milli ve manevi değerleri işleyen, çalışmayı, araştırmayı, üretmeyi, analiz etmeyi, sorgulamayı aşılayan, öğreten kitapların önerilmesi gerekir!

Değerlerimize uygun kitapların (roman, hikaye vb)  çokça yazılması gerektiğini bir kez daha anladım. Necip Fazıl gibi yazarların ne kadar değerli olduklarını da anladım!

Maddi ve manevi kalkınma dileklerimle...

Konuya ilişkin aşağıda başlıkları verilenler ile diğer yazılarımız https://alinural.blogspot.com/ blog adresindedir.

1.ÜLKE'DEKİ BAZI TEMEL PROBLEMLER 250425
2.Evlilik ve Aile 240425
3.TV Yayınları-II: 180425
4.Sessiz Reformlar ve İtibarsızlaştırma Söylemleri 140824
5.Ön Yargılı ve Müzmin Muhaliflik Tavırları 301023
6.Rejimler; Krallıklar, Cumhuriyetler ve Türkiye Yüzyılı 291023
7.ABD ve Batı 111023
8.AKIL 140923
9.Fitnecilik, Fesatçılık, Psikolojik Harp! 090923
10.Değer, Kıymet 061122
11.Evlilik üzerine 111022
12.İlim Pazarından Alışveriş 220422
13.Değerlerimize yabancılaşanlar, yabancılaştıranlar! 110322
14.İnsana yatırım 030122
15.Değerler ekonomisi modeli! (öneridir) 071221
16.ABD ve Batı’nın Emelleri! 250521










19 Ekim 2024 Cumartesi

Delaletten Çıkış Yolu 191024

İmam Gazalinin "Dalâletten Çıkış Yolu" (el-Munkız mine’d-Dalâl) kitabını okuyunca, günümüzde gerçeği aradığını söyleyen, arayış içinde olan, tereddüt içinde kalan, bazı konularda bocalayan kişilerin yaşadıklarına cevap verildiğini gördüm. 

Bu sebeple kitabı önermek istedim. 

Çok akıcı olan kitabı bir kaç günde okudum. 

Gazalinin konuları açıklarken kullandığı akıcı üslup ve verdiği örnekler kitabı adeta bitirmeden bıraktırmak istemiyor.

Gazali, bu kitabına, ilimlerin gayesini ve sırlarını, mezheplerin iç yüzlerini, her şeyi sorgulayarak aslını araştırma zirvesine nasıl ulaştığını anlatacağı belirtilerek başlıyor.

Gazali, gerçeği arayanları; kelamcılar, batîniler, filozoflar ve mutasavvıflar olarak dörde ayırıyor. Bunlarla ilgili araştırmalarını ve ulaştığı sonuçlara, peygamberlik hakikatine ilişkin bilgilere bu kitabında yer veriyor.
.
Gazali kitabında; gençliğinin baharından elli yaşını geçtiği döneme kadar korkak ve çekingen değil her problemin ve her zorluğun üzerine korkusuzca atıldığını, her fırkanın inanç eseslarını incelediğini, her grubun mezhebine ilişkin inceliklerini ortaya çıkarmaya çalıştığını, hiçbir batınıyi onun batiniliğinin, hiçbir zahiriyi onun zahiriliğinin, hiçbir filozofu onun felsefesinin ve içyüzünü öğrenmeden bırakmadığını, karşılaştığı her kelamcının kelami görüşünün ve davasının mahiyetini, her sufinin sufiliğinin sır ve inceliklerini araştırdığını, zahitlerin zühd ve ibadet hayatının özünün ne olduğunu öğrenmeye çalıştığını, Allah’ı inkar edenlerin ve O’na ortak koşanların inkar ve şirk cüretlerinin ardındaki sebebi soruşturduğunu belirtmektedir.

Gazali'nin bütün bu araştırmaları, değerlendirmeleri ve ulaştığı sonuçlar kitapta yer almaktadır.

Önerilir.



8 Nisan 2022 Cuma

İhya’dan bazı notlar, öğütler 080422;

Bu yazı İmam Gazali’nin1 , “İhyâ-u ulûmi’d-dîn2 eserini okurken aldığım notları kapsamaktadır.
Okuduğum İhya baskısı3, dört ciltten ve her cildinde 10 kitap olmak üzere ve toplam 40 kitaptan ve toplam 3823 sayfadan oluşmaktadır.

İhya'nın;
Birinci cildinde; ilim, akıl, itikat, temizlik, namaz, zekat, oruç, hac, kuran tilaveti, zikir, geceleri ihya,
İkinci cildinde; yemek, nikah, kazanç, helal, haram, ulfet (dostluk), uzlet, yolculuk, sema, emri bil maruf (iyiliği emretmek), nehyi anil münker (kötülüklerden sakındırmak), nübüvvet,
Üçüncü cildinde; kalp, ahlak, şehvet, dilin afetleri, hased, dünya, mal sevgisi, mevki ve şöhret sevgisi, kibir, gurur,
Dördüncü cildinde; tevbe, şükür, havf ve reca (korku ve ümit), fakr ve zühd, tevekkül, muhabbet, rıza, niyet, ihlas, sıdk, kontrol ve muhasebe, tevekkül, tefekkür, fikir, ölüm, cenaze, cehennem ve cennet,
gibi konular işlenmiştir.

İhya'dan Notlar:

1. İyilik kolay şeydir; güler yüz ve hoş söz.
2. İyiliği emredip kötülüğü nehyetmek (Emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker) farz dır.
Kuran'da, iyiliği emreden kötülüklerden vazgeçirmeye çalışanlar övülmüş, fenalıklardan vazgeçirmeye çalışmayanlar yerilmiştir. (Al-i İmran/104,110,113,114, Maide/78,79. A'raf/165, Tevbe/71).
3. İnsan kendine de iyiliği emretmeli/uygulamalıdır.
"Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?"(Bakara/44)
"Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır."(Saf/3)
4."Rahvan atlar gibi, iyilikler arasında dolaşan bir nefis" ıslah olur.
5.Kötülerle arkadaşlık etmek ve kötülere iyilik etmek, pek çok düşmanlığa sebeptir.
6."Yalnızlık kötü arkadaştan, iyi arkadaş da yalnızlıktan iyidir" (HŞ).
7.İyi huyların anası dörttür; a) hikmet (gizine, akıl ermeyen neden), b)şecaat (yüreklilik, yiğitlik), c)iffet (haramdan uzak durmak, erdem), d)adalet (hak ve hukuku gözetme).
8."İnsanlar, ihsanlarının çocuklarıdır. Herkesin kıymeti yaptığı ihsandadır" (Hz.Ali) .
9."Gördüğü kötülüğü, eli, dili, veya kalbi ile bozup inkar etmeyen kimseler, hayatta olduğu halde ölü sayılırlar" (Huzeyfe ra).
10."Kötü huylu olan kendine eziyet eder" (Hasan Basri).
...
11.Güzel ahlâk; anlaşmayı, birliği, birbirini sevmeyi, kötü ahlâk ise; düşmanlığı, çekememezliği, birbirine sırtını dönmeyi, gerektirir.
12."Rabbim sıhhat, afiyet ve güzel ahlak isterim" (HŞ).
13.Kemalâta ulaşmaya muktedir olduğu halde noksan kalanların, kusuru gibi kusur olmaz" (la edri).
14."Münazaranın (tartışmanın) doğuracağı on ahlaki hastalık; 1-hased, 2-kibir, 3-kin, 4-gıybet, 5-kendini övme, 6-gizli kusurları arama, 7-başkasının kederine sevinme, sevincine üzülme, 8-münafıklık, 9-hakkı kabul etmemek, haksız olduğu halde mücadeleye haris olmak,10-riya" (İhya, I.Cilt syf.116-124).
15."En hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir" (HŞ).
16."Borç para veren, günü gelinceye kadar her gün bir sadaka sevabı alır. Va'de sonunda para ödenmezse her geçen gün için o paranın tamamını sadaka vermiş gibi mükâfat görür" (HŞ).
17."Bir kimse, yiyecek maddesini kırk gün beklettikten sonra onu hayrına dağıtsa, yine karaborsacılığının günahına kefaret olmaz"(HŞ)
18.Hz. Ömer; "Ticaret ilmini bilmeyenler pazarlarımızda alış-veriş etmesinler. Çünkü bu gibiler istese de istemese de riba yerler" der ve pazardakileri uyarırmış (cilt2).
19."Servet, yılan zehri gibidir, doğru kullanırsan panzehir olur, yanlış kullanırsan öldürür".
20."Elindeki mülk, senden öncekilere kalmadığı gibi, sana da kalmayacaktır."
21."Fildişi ve fil kemiğinden yapılan kapların alım satımı sahih değildir" (cilt2)
22.Kibrin dört sebebi; kendini beğenme (ucub), kin (hıkd), çekememezlik (hased), gösteriş (riya). Çaresi bilmektir, ilimdir, ameldir.
23.Riyanın üç sebebi; övülmenin zevki, yerilmenin korkusu ve insanlardan bir şey ummaktır. Riya ameli bitirir sakınmak gerekir.
24.Bazı kibir halleri; mal, servet, güzellik (vucut, yüz, ses vb), soy, asalet, güç, kuvvet, akıl, zeka, zalime yakınlık, evlat, çevre, arkadaş çokluğu.
25."Hased, kinden dolayı hedef insanın nimet görmesine üzülmek, belâ görmesine sevinmektir. Bu hâl, münafıkların huyudur."
26.Hased bir kalp hastalığıdır. Tedavisi ilim ve ameldir.
27.Arkadaşlarının ve aile efradının kusur ve eksikliklerini söylemek gıybettir. Gıybeti iki şey önleyebilir; a) kendi halini, kusur ve eksikliklerini düşünmek. b)kusursuz insan olmadığını bilmek.
28.Gıybet, Kur’an’da ayeti kerime (Hucurât/12) ile yasaklanmış ve ölü kardeşinin etini yemeğe benzetilmiştir. "Gıybet sözle olduğu gibi yazı, ima, işaretle ve taklit gibi davranışlarla olabilmektedir". "Dinleyende gıybet edenlerin biridir" (HŞ).
29."Hayvan üzerinde uyumamalı, çünkü uyku ağırlık verir ve hayvanı yorar".
30."İnsan, medh (övgü) ve zeme (yerme) ne zaman aldırış etmez?" sorusuna, "Kul olduğunu anlayınca aldırış etmez" diye cevap vermiş alim.
31."İnsanları tecrübeye tabi tutmadan övenler, denedikten sonra yererler".
32.Dilin Afetleri; boş, fuzuli ve batıl sözler, itiraz ve mücadele, husumet, çok konuşma, çirkin sözler, küfür, tel'in (lanet), teganni, maskaralık ve alay, sır tutmamak, yalan (konuşmak, yemin, yere söz vermek), gıybet, koğuculuk, övmek, sözlerdeki gaflet.
33."Benim için en sevimsiz ve meclisimden uzak olanınız, kendini beğenip, ağzını sağa sola yayarak edebiyat yapmaya kalkışan ve lafı uzatan kimselerdir" (HŞ).
34."Şöhretten sakın, temiz lokma yemeğe gayret et".
35."Kişi atasıyla değil, şahsiyetiyle insandır" (la edri).
36.Lokman Hekim'in yüzük taşında yazan ifade: "Gördüğünü gizlemek, şüphe ettiğini açıklamaktan daha güzeldir".
37.İnsanlarla çalışıyorsan haset (kıskanma, çekememezlik) ve suizan hastalıklarından sakınacaksın.
38.Dikensiz gül gibi olan insan, nasıl gülsüz diken gibi olur?
39.Cenabu Allah (cc), zinayı haram, zinaya yeltenmeyi açık ve çirkin bir cürüm kabul etmiş, -evlenmeyi ise mübah, emir ve teşvik etmiştir. (cilt:2).
40."Şikayeti terk etmek sabırdır".
41.Sabır; nefsin arzularını ve tembelliği terk edip, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, güzel ameller yapmaktadır. Sabır sadece oturup beklemek değildir.
42.Sabır! Allah (cc) sabredenlerle beraberdir (Enfal/46), Sabır imanın yarısıdır (HŞ), İman, sabır ve cömertliktir (HŞ), İman sabırdır (HŞ), Oruç sabrın yarısıdır, Sabrın mükafatı hudutsuzdur, Sabır imanı korur, harama direnmek/sabır güzeldir, Takva sabırladır!
43.İnsanı nefsinden kale gibi koruyan davranışlar; yalnız kalmak (halvet) (zaman zaman), az konuşmak (sukut), az yemek, az uyumak.
44."İnsanın galebe çalan (insanı yenen) sıfatları; midesi, ferci, dili."
45.Tövbe; ilim, hal ve fiil ile olur. Tövbe farzı ayındır.
46."İntikamın zevki son bulurmuş da, affın mutluluğu son bulmazmış".
47.Tevekkül; ilim, hâl ve âmeldir. Hâlin aslı ilim, meyvesi âmeldir.
48."Amâ olanın suret güzelliğini, sağır olanın ses güzelliğini, kalbi görmeyenin manevi güzellikleri inkâr etmesi bir değer taşımaz!"
49."Kanaatkar kalp denizden daha zengindir".
50."Münafıklıktan uzak olan ondan korkandır".
51."Suçsuza iftira etmek; gökten daha ağır, hâk; yerden daha geniş, kanâat; denizden daha zengin, hırs ve hased; ateşten daha sıcak, ihtiyaç anında dost ve akrabanın sırt çevirmesi; zemheriden daha soğuk, kâfirin kalbi; taştan daha sert, kovucu; yetimden daha zelildir."
52.Bir dâva vekiline güvenmek için aranacak dört şart; a) son derece doğruluk ve gerçeği kavramak. b) son derece bilgi. c) son derece fesahat (net anlatım). d)son derece şefkat.
53."Şeytandan sana bir vesvese ve dürtü gelirse, Allah'a sığın. O işiten ve bilendir." (A'râf/200; Fussilet/36)
54.Eksik tartmak ve ölçmek yüzünden zayi edilen mal, kul hakkıdır. Kul hakkı ise, affedilmesi en zor olan hak türüdür.
...
55."İlmin yeri kalptir. Kalp; bütün azamızı sevk ve idare eden nurani ve manevi benliğimizdir. İlim elde edilmiş değildir. İlim hakikatlerin kalbe ulaşmasından ibarettir."
56.İlim; akli ve şeri olarak ikiye ayrılır. Akli ilimler de; zaruri ve iktisabi olarak ikiye ayrılır. İktisabi ilimler de; dunyevi ve uhrevi olarak ikiye ayrılır.
57."İlim ve amelin karışımı, bütün kalp hastalıklarının ilacıdır."
58.Cahile ilimden, ümmiye fıkıhtan, dili dönmeyene edebiyattan dem vurmak, iki tarafa da eziyettir.
59."Dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır. Kör ve topal birbirine muhtaç oldukları gibi, dinle ilim de birbirine muhtaçtırlar."
60."İlim ve amel, saadete ulaşmanın bir yoludur".
61.Gururdan kurtulmanın üç yolu; akıl, marifet (nefsi, Rabbi, dünya ve ahireti bilmek) ve ilim.
62."Sana ruhtan sorarlar, de ki; Ruh Rabbimin emrindendir"(İsra/85).
63."Kim bildiği ile amel ederse Allahü Teala ona bilmediğini de öğretir" (HŞ).
...
64.Unsiyet (arkadaşlık) mi, uzlet (tek başına) mi?
65.Arkadaşlık/kardeşlik anlaşması nikah gibi bir bağdır. Bu bağ(lar)ın hukukuna uymak gerekir. Arkadaşlık/kardeşlik hakları; mal ve şahsında ki hak, dilindeki ve kalbindeki hak, dua etmek, kusuru af, vefa, yük yüklememek, lüzumsuz tekliflerde bulunmamak.
66.Arkadaşlık üç çeşittir; kimi gıda gibi, kimi ilaç gibi, kimi hastalık gibidir (Memun).
67.Arkadaş hastalık bulaştıran değil, hastalığını tedavi eden cinsten olmalı.
68.Yalancı, ahmak, cimri, korkak ile arkadaşlık edilmesi önerilmez. Ahmak insan, insanın yükünü hafifletmez, aksine yük bindirir.
69."İnsanların sana nasıl arkadaş olmalarını istiyorsan, onlarla öyle arkadaşlık yap."
70."Mümin bir kimse, yüz münafıkla bir tek müminin bulunduğu bir meclise girse, oradaki müminle ülfet ve ünsiyet kazanır; bir münafık da yüz müminle bir münafığın bulunduğu meclise girse, oradaki münafıkla yakınlık ve dostluk kurar."
...
71.Az yemenin on faydası: Kalp cilalanır, basiret açılır, Kalp yumuşar, Tevazu sağlar, Açları hatırlatır, İsyanların şehveti kırılır, Uykuyu azaltır, İbadeti kolaylaştırır, Sağlıktır, hastalığı önler, Geçimi kolaylaştırır, Tasarruf edilen ihtiyaç sahiplerine aktarılır.
72."Çok yemek çok su içmeye, çok su içmek çok uykuya sebep olur. Çok uyku ise ziyandır."
73."Kalplerinizi az gülmek ve az yemekle ihya edin, açlık ile temizleyiniz ki yumuşasın ve parlasın" (HŞ).
74.Lokman kendi oğluna şu nasihati yapmıştır: "Yavrum! Mideni tıka basa doldurma. Çünkü mide dolduğu zaman tefekkür uyur, hikmet susar, vücut ibadet için ağırlaşır."

“Hamd Cenabu Allah’a, Selatüselam Peygamberimizedir.”
...

Konuya ilişkin aşağıda başlıkları verilenler ile diğer yazılarımız https://alinural.blogspot.com/ blog adresindedir:
1.İmam Gazali'nin "İhyâ-u ulûmi’d-dîn"i 181021:
2..Hased (070321):
3.Vesvese (İhyau Ulumiddin) 221121:
4.Kul hakkı 171021:
5.Duâ ve Duâ Örnekleri 180222:
...
1.(Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî. Eş‘arî kelâmcısı, Şâfiî fakihi, mutasavvıf, filozoflara yönelttiği eleştirilerle tanınan İslâm düşünürü. ö. 505/1111).

2(İHYÂÜ ULÛMİ’d-DÎN: Gazzâlî’nin (ö. 505/1111) başta tasavvuf ve ahlâk olmak üzere fıkıh, kelâm gibi ilimlere bilhassa amaçları bakımından yeni yaklaşımlar getiren önemli eseridir.)

3(Bedir Yayınevi İstanbul 1985)









21 Aralık 2021 Salı

İmza Günü 191221:

Şamil Vakfı'ndaki imza günü etkinliği dolayısıyla Vakıf yönetimine, çalışanlarına, katkı sunan ve katılımcılara teşekkür ederim.

Son anda olsa da kitaplar yetişti!

Sigoşhar; Muktedir İlhan, Yalçın Karadaş, Kenan Şeker ile Ayten hanımın değerli destek, fikir teatileri ve misafirperverlikleri için de ayrıca teşekkür ediyorum.


        


        

        



4 Aralık 2021 Cumartesi

Değerler analizi! (Kitap önerisi) 041221:

Kapağında “Değerler Psikolojisi ve İnsan”, “Güzel İnsan Modeli”, “Ailede Toplumda Siyasette Değerler Psikolojisi” şeklinde üç isim bulunan Nevzat Tarhan'ın bu kitabına ben de bir isim koydum “Değerlerin Analizi”. Kitap Timaş yayınlarından çıkmış, 12. baskısını okudum.

Kitapta geçmişten günümüze, "değerler"in ve "değerler psikolojisi"nin çok güzel bir analizi yapılmış. 

Adalet, dürüstlük ve şeffaflık, cesaret, gayret, sorumluluk, sadakat, utanma, alçakgönüllülük, yardımlaşma (infak), helalleşme, selamlaşma, içtenlik ve samimiyet, affetme ve bağışlama, cömertlik, fedakarlık, şükür ve kanaat, barış, hoşgörü ve diyalog, çoğulculuk, katılımcılık, özgürlükçülük, özeleştiri, vicdan konuları/değerleri çok güzel analiz edilmiş!

Bu değerlerin insan, aile ve topluma katkıları, ihmali halindeki sonuçları da çok güzel bir şekilde gözler önüne seriliyor. İnsanda yeniden farkındalık oluşuyor, yeniden düşünüyor,

Kitabın okunmasını, önce gençlere, sonra anne babalara ve daha sonra da tüm insanlara öneriyorum. Hem de hiç zaman kaybetmeden! Bir çırpıda okunuyor! Çok şey katıyor! Okuyunca niçin şimdiye kadar okumadım dedirten bir kitap! Önerilir.



23 Kasım 2021 Salı

Vesvese (İhya'dan) 231121:

Bu yazıda insanlık tarihiyle birlikte insanda var olan, günlük hayatımızda çoğumuzun karşılaştığı/yaşadığı bir hal olan "vesvese"nin, sözlük ve dini terminolojideki anlamlarının yanısıra, İmam Gazali’nin “İhyau Ulumiddin” kitabında, vesvese kelimesinin geçtiği konuları ve ilgili bölümleri istifadeye sunmaya çalıştık.
...
Kuruntu, evham, işkil, vehim, obsesyon, yanlış ve yersiz düşünce, bir konuyla ilgili kötü ihtimalleri akla getirip tasalanma, olmayacak bir şeyin olacağını sanma,... Bunlar, vesvesenin eş anlamlıları ve anılan kelimelerin anlamlarıdır.

Günlük hayatta vesvesenin türlü halleriyle karşılaşırız. Evden çıkarken, ocak, elektrik, pencereyi kapatıp kapatmadığımızı, araçtan inmişsek el frenini çekip çekmediğimizi, abdest alırken bazı uzuvlarımızı yıkayıp yıkamadığımızı, namaz kılarken tekbir alıp almadığımızı, sureleri tam okuyup okumadığımızı, kaç rekat kıldığımızı, keza olmadık şeylerin olmadık zamanlarda aklımıza geldiği vb hallerle karşılıyorsak vesvese ile karşı karşıyayız demektir.

Vesvese insanlık tarihi ile birlikte var olmuş, olmaya da devam edecektir. Önemli olan vesveseye teslim olmamaktır, ona prim vermemektir, onu besleyip büyütmemektir, onunla mücadele etmektir, teslim olmuş isek tedavi yoluna bakmaktır. Vesvese ve tedavisi hakkında çok sayıda eser ve yayın da bulunmaktadır.
...
Sözlükte vesvese/visvâsfısıldama, kötü telkinde bulunma, karışık sözler söyleme, kuşkulanma”; aynı kökten vesvâs “insanın içine doğan zararlı uyarıcı, kötü duygu ve düşünce, telkin, şüphe, fısıltı, evham” gibi mânalara gelmektedir.

Dinî terminolojide vesvese/visvâs, “şeytanın veya nefsin insana kötü ve zararlı telkinde bulunması, şeytandan yahut nefisten gelen, insanı dine aykırı aşırı davranışlara yönelten telkin”; vesvâs “şeytan, şeytanın insanın içine attığı saptırıcı dürtü, faydasız söz, şüphe ve tereddüt” anlamlarında kullanılır. Vesveseye kapılana müvesvis denir.

Kur’ân-ı Kerîm’de vesvese kavramı beş âyette geçmekte, bunların üçünde şeytanın (el-A‘râf 7/20; Tâhâ 20/120; en-Nâs 114/5), birinde nefsin (Kāf 50/16) insana saptırıcı etkisi anlatılmaktadır.

Hadislerde vesvese kavramı daha çok şeytan tarafından insanın içine atılan ve onun imanına zarar vermeyi amaçlayan tehlikeli soruları, düşünceleri belirtir. Hz. Peygamber’in Arafat gecesinde yaptığı duada, “Allahım! ... vesveseden sana sığınırım” sözü de geçer (Tirmizî, “Duʿâʾ”, 78).

Modern psikiyatride yine vesveseye yakın anlamda kullanılan obsesyon (obsession) “irade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden, bilinçli çaba ile uzaklaştırılamayan düşünceler” şeklinde tanımlanır.
...
“İHYÂÜ ULÛMİ’d-DÎN”de “VESVESE” nin geçtiği konuları yirmisekiz başlık altında sıralamaya çalıştık. Konu adları ile vesvesesin geçtiği konu bölümleri şu şekildedir:

1. Zikir ve Tezkir (hatırlatma): ALLAH Teâlâ buyurdu, "Hatırlat. Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir." (Zâriyât, 55).

Hz. Ali (ra), kıssacıları Basra camiinden dışarı çıkarırdı. Fakat Hasan el-Basrî'ye karışmazdı. Çünkü bu zat, âhiret bilgisi, ölüm tefekkürü, nefsin ayıpları, amellerin âfetleri, şeytanın vesveseleri ve bunlardan sakınmanın yolları üzerinde konuşur; ALLAH Teâlâ’nın nimetlerini hatırlatır, kulun şükür etmekteki kusurunu söyler, dünyanın değersizliğini, ayıplarını, geçiciliğini, vefasızlığını, bunun yanında âhiretin önemini ve mahşer gününün zorluk ve sıkıntılarını anlatırdı. Bu ise, doğru olan ve teşvik edilen va'z ve irşad şeklidir.

2. Akîde: Nasıl ki, ilaç hastalık halinde yararlı, sağlık halinde zararlı ise, kelâm ilmi de, gereksiz faraziye, nazariye, mantık ve felsefeye açılmamak şartıyla bazı şüpheleri giderebilirse, bu miktarı yararlıdır. Ve bu şüpheleri gidermenin tek çaresi o ise, bu takdirde de öğrenilmesi ve öğretilmesi farzdır. Böyle bir ihtiyaç mevcud değilse veya kelâm'a felsefe ve faraziyeler sokulursa, o zaman da bu ilmi öğrenmek ve öğretmek haramdır. Çünkü bu halde o, şüpheleri gidermek yerine, yeni şüpheler uyandırır ve zihinleri vesveselerin istilâsına açık bir hale getirir.

Kelâm ilminde de, doğru olanı bulmak ve ispat etmek için mukaddime kabilinden bir sürü bâtıl ve gereksiz varsayımlar yapılır. Bu varsayımlar, çoğu zaman kişide mevcud olan sahih akideyi sarsar ve onun zihninde bundan sonra gideremediği şüphe ve tereddütler veya rahatsız edici vesvese ve fikir bunalımları meydana getirir. Kelâm ilmini mekruh veya haram sayanlar onun bu yan etkilerini nazar-ı itibara almışlardır.

3. Beden ve Kalb Temizliği: Ameller beden ve kalb amelleri olmak üzere ikiye ayrılırlar. Beden amelleri iki çeşittir. Bunlardan birincisi, onu maddî pisliklerden temizlemek ve manevî pislikler olan günahlardan korumaktır. İkincisi ise, onu ibadet ve tâatlarla donatmaktır. Kalb amelleri de iki çeşittir. Birincisi, onu rezil huylardan, bozuk inanç ve düşüncelerden uzak tutmaktır. İkincisi ise, ona güzel ahlâk, doğru inanç ve düşünceler kazandırmaktır.

Şu da bilinmelidir ki, beden temizliği vasıta, kalb temizliği gayedir. Câhil kimseler, ikinci temizliği ihmal edip bütün dikkatlerini birinci temizlik üzerinde yoğunlaştırır, enerji ve zamanlarını onda tüketirler. Bunlar, bu alanda aşırı gidip dinin hoş görmediği vesvese derecesine varan titizlikler gösterir ve hatalı olarak bu titizlikleri takva zannederler.

Temizlik konusunda vesvese taşıyanlar şunu bilmelidirler ki, eşya temiz olarak yaratılmıştır. Bu itibarla, necasetin varlığı kesin bir şekilde bilinmedikçe, onu sorun haline getirmemek lâzımdır. Necaset gözle görülür halde ise, onu giderinceye kadar yıkamak lâzımdır.

4. Namaz: Namaz niyetinde vesvese yapmak cehalettir. Çünkü niyetin farzı, yapılacak olan ameli özet halinde zihinde kararlaştırmaktır. Bu ise namaza dururken bir lahza içinde gerçekleşir. Ashabın niyette vesvese yapmamaları, bunun din ve takva ile alâkalı olmadığının delilidir.

5. Hac: Arafat vakfesinde şöyle dua edilmelidir: "ALLAH'tan başka ilâh yoktur, O birdir, O'nun ortağı yoktur. Mülk ve hamd O'nundur ve O'nadır. Dirilten ve öldüren O'dur. O diridir ve hiç ölmez. Bütün hayırlar O'nun elindedir ve O her şeye kadirdir. ALLAH'ım! Kalbime nur koy, kulaklarıma nur koy, gözlerime nur koy ve dilime nur koy. ALLAH'ım! Kalbimi hakikatlere aç ve onlara uymayı bana kolaylaştır. ALLAH'ım! Söylediğimiz hamdler ve söylediğimizden daha hayırlı olan hamdler sanadır. Namazım, haccım, hayatım ve ölümün senin içindir. Yönelişim ve dönüşüm sana doğrudur. ALLAH'ım! Kalb vesvesesinden, iş dağınıklığından ve kabir azabından sana sığınırım."

6. Evlilik: Gayret, aileyi korumaya yönelik bir duygu iken, onun vesvese ve hastalık hâline getirilmemesi lâzımdır. Çünkü bu hâlde, aileyi koruyucu değil, yıkıcı bir his durumuna gelir ve hem erkeğin psikolojisini bozar, hem de kadına haksızlık ve saygısızlık yapılmasına sebep olur. Bu itibarla erkek, İslâm’ın namusu koruma konusundaki emirlerini uygulamalı, ondan sonra da kesin olarak yüz kızartıcı bir şey ortaya çıkmadıkça kuruntulara dayanan ihtimallere yer vermemelidir.

7. Şüpheli şeylerden sakınmak: İnsanın bir şey hakkındaki düşüncesi yakîn, şüphe veya vehim (evham) şeklinde olur. Yakîn, kesin bilgi demektir. Bir şey hakkında kesin bilgi varsa, o şeyin hükmü de kesin olur. Açık helâl ve haramlar bu türdendirler. Vehim, bir delil ve emareye dayanmayan kuruntu, vesvese ise varsayımdır.

Vera' (kaçınmak, sakınmak) güzeldir. Çünkü ahiretin yüksek mertebeleri onunla kazanılır. Ancak her şeyin sınırı bulunduğu gibi, vera'ın da sınırı vardır. Bu sınırın ötesi ise şüphe, vesvese ve kuruntudur.

8. İhtilât (karışma, görüşme): Âbdullah İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: "Yalnız kalan kimseye vesvese ve evham musallat olmasaydı, ben insanlarla görüşmezdim. Çünkü günahların hemen hepsi, insanlarla görüşmenin sonuçlarıdır.".

9. Emr-i Ma'rûf ve Nehy-i Münker (İyiliği emredip, kötülüğü men etmek): İlimsiz insan da güçsüz insan gibidir. Bu sebeple, ilimsiz insanın da hisbe yapma sorumluluğu yoktur. Onun sorumluluğu ilim öğrenmemesindedir. Kuvvetli olan zan ilim hükmündedir. Zayıf olan zan, vehim, vesvese ve kuruntular ise şer'î ölçüler değildirler.

10. Şeytanın Kalbe Tasallutu: Düşünmek de ya yeni bir şeyi tefekkür etmek veya eski bir şeyi tekrar zihne taşımak şeklinde olur. Bu iki türlüsüyle düşünme olayı, insan kalbini en çok etkileyen faaliyettir. Bu faâliyetin bir kısmı kalbi aydınlatıp insanı hayra davet ederler. Bir kısmı da bunun aksine, kalbi karartıp sahibini şerre çağırırlar. Bunlardan birinci kısma “ilhâm”, ikinci kısma ise “vesvese” denir, ilhamın arkasındaki sebepler melekler, vesvesenin arkasındaki sebepler ise şeytanlardır.

Kalb, yaratılış itibarıyla ilhamı da vesveseyi de kabul etmeye elverişlidir. Onu ilham veya vesvese tarafına meylettiren ALLAH Teâlâ'dır. ALLAH Teâlâ’nın onu ilhama veya vesveseye meylettirmesinin sebebi ise, insanın kendi iradesidir. İnsanın iradesini etkileyen de ondaki iyi ve kötü duyguların ağırlığıdır. Bu sebeple, bir insanda şehvet, hırs ve gazap hisleri ağırlıklı ve güçlü olurlarsa, onun iradesi şerre meyleder, ALLAH Teâlâ'da onun kalbini vesvese ve şeytana meylettirir. Buna mukabil, insanda ALLAH sevgisi, ahiret özlemi ve sevap arzusu ağırlıklı ve güçlü olurlarsa, o zaman da iradesi hayra meyleder, ALLAH Teâlâ'da onun kalbini meleğe ve ilhama meylettirir. Bu ikinci durumda şeytan vesvesesi de hayır ve doğru olanı istemekte insana yardımcı olur. Çünkü şeytan ve onun vesvesesine duyduğu nefret ve tepki insanı aksi istikamete iter. Bunun yanında, şeytanın vesvesesi, hayır ve doğru olanı tanımakta da yardımcı olur.

Câbir İbni Ubeyde şunu anlatmıştır: "Ben kalbimde duyduğum vesveseyi Alâ İbni Zeyyâd'a şikâyet ettim. Kendisi bana şöyle dedi: 'Kalb eve, şeytan da hırsıza benzer. Bir evde hırsızın işine yarayan bir şey varsa, kendisi eve girmeye çalışır. Aksi takdirde oraya girmez, girse de bir zarar vermez.".

ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Takva sahiplerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, onlar gecikmeden işin farkına varırlar ve gözleri açılır. Şeytanlarla arkadaş olmuş kimseler ise, onlar tarafından sapıklığa sürüldükçe sürülürler, kendileri de buna boyun eğerler." (Â'râf, 201,202).

"De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, vesveseci ve hannas olan cin ve ins şeytanlarının şerrinden insanların RABBİ, sultanı ve ilâhı olan ALLAH'a sığınırım." (Nâs 1-6).

ALLAH zikri ile şeytan vesvesesi ışık ve karanlık gibi bir birini kovalayıp dururlar. Sonunda ALLAH zikri gâlip gelirse şeytanın vesvese yapma gücü iyice zayıflar ve kendisi uzaklaşır. ALLAH unutulursa, o takdirde de şeytanın vesvese yapma gücü artar ve kendisi gelip kalbin üstüne temelli oturur.

Şehvet gibi duygular insanın kanıyla yoğruldukları için; bu duyguları kötü yönde etkileyen vesveseler ve şeytanın tahrikleri de aynı şekilde kana karışır ve onunla birlikte kalbe girerler.

Şeytanın bu dedikleri (atalarının dinini terke etme, hicret etmeme, mal, can, evlat konusunda kaygılandırma) birer vesvesedir. ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve bu korku ile ALLAH’ın emirlerine karşı gelmeye çağırır." (Bakara, 268). Şeytanın bu ve benzeri vesveselerine karşı, sık sık, "Eûzu billahi mi neşşeytânirracîm, ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm" demek yararlıdır.

İnsan kalbinde kötü vesveseler bulunduğu kesindir. Çünkü bunların şu veya bu yöndeki dürtülerini herkes kendi içinde hisseder. Her bir şeyin sebebi ve etkeni bulunduğuna göre, bu vesveselerin de bir sebep ve etkeninin bulunması lâzım gelir. İşte bu sebep şeytandır. Şeytanı tanımak konusunda onun kötü vesveselerin sebebi ve etkeni olduğunu bilmek yeterlidir.

ALLAH Teâlâ şeytanın bizimle ilgisi bulunmayan mahiyetini değil, onun bizim için tehlike oluşturan vesveselerini, fiil ve hareketlerini bildirmiş ve onun bizim için düşman olduğunu belirtmiştir. Örneğin bir âyette, "Şeytan size düşmandır. Öyleyse, siz de ona düşman olun. O, kendisine inananların cehennem ehli olmaları için çalışır." (Fâtır, 6) buyurulmuştur.

Kalpteki ses iyiliğe davet edici ise o ses ilhamdır ve onun sahibi melektir; kötülüğe çağırıcı ise o vesvesedir ve onun sahibi şeytandır. İlham ve vesveseyi birbirinden ayırmak çok önemlidir. Çünkü vesveseyi ilham zannetmek her zaman mümkündür.

Şeytanın hilelerinden birisi de, şerri hayır şeklinde göstermektir. O bu hile ile hayra talip olanları da şerrin içine düşürür. Bu habis mahluk bilir ki, şerri şer olarak kalplere vesvese ederse, çok az kimse onu kabul eder.

İnsan ölmedikçe, onun kalbinden şeytanın vesveseleri kesilmez. Bu sebeple, bu vesveselerle mücâdele etmek de, fasılasız olarak ömrün sonuna kadar devam eder.

11. Şeytanın Kalbe Açılan Kapıları: Namazın en sevaplı şekli, onu ilk vaktinde kılmaktır. Fakat şeytan, "Henüz vakit var; acelesi yok" diye vesvese yapıp gevşeklik verir ve namazın geciktirilmesine ve hatta vakit dışına çıkarılmasına çalışır.

Şeytanın vesvese ve dürtüsüyle bir müslüman hakkında su-i zanda bulunan kimse, yine şeytanın tahrik ve dürtmesiyle ona karşı soğuk ve olumsuz bir tavır takınır, onun haklarını çiğner, ona ikramda kusur gösterir, onu kendi gözünde küçük görür ve gıybet yaparak onu başkalarının da gözünden düşürmeye çalışır. Bütün bu davranışlar da helâk edici günahlardır.

Zikretmenin, şeytan vesveselerini kalpten kovması, ilacın hastalıkları gidermesi gibidir. İlacın bu özelliği vardır, fakat onun bu özelliği göstermesi için perhiz yapmak da şarttır. Perhiz yapılmadığı takdirde ise, ilacın etkisi olmaz. Tıpkı bunun gibi, zikrin vesveseleri defetmesi için de, kalbin temiz olması ve takva taşıması şarttır. 

Adem (as) yeryüzüne indirildiği zaman, ALLAH Teâlâ'ya duâ ederek, "RABBİM! Benimle arasına düşmanlık soktuğun şeytana karşı, eğer beni ve zürriyetimi korumazsan onun vesveseleri bizi helâk edecektir." demiş, ALLAH Teâlâ'da ona şu karşılığı vermiştir: "Sana ve zürriyetine, hayrı ilhâm eden ve sizi koruyan melekler vereceğim; kötülüklerinizi bir, iyiliklerinizi on olarak kabul edeceğim; ruhlarınız cesette olduğu sürece de size tevbe kapısını açık tutacağım."

12. Sorumluluğa Tâbi Olan ve Olmayan Vesveseler: ALLAH Rasûlü (as) şöyle buyurmuştur: "Biriniz, içindeki vesveseyi konuşmadıkça veya onunla amel etmedikçe onun günahından muaftır (affedilmiştir)." (Müttefekun aleyh). "ALLAH Teâlâ, amelleri yazan meleklere şunu emretmiştir: "Kulum bir günahı içinden geçirdiği zaman bir şey yazmayın; onu işlediği zaman da bir günah olarak yazın. Kulum bir iyiliği içinden geçirdiği zaman, kendisine bir sevap yazın. Onu işlediği zaman da kendisine on (bir rivayette de, yedi yüz) sevap yazın." (Müttefekun aleyh). Bu ve benzeri hadis-i şerifler, insanın kendi kalbine gelen vesveselerden dolayı sorumlu tutulmadığını ve muâheze (ayıplama, eleştiri) edilmediğini ifâde etmektedir.

Buna mukabil, bazı Ayet-i kerimeler ise, onun bunlardan sorumlu olduğunu ve muâheze edildiğini bildirmektedirler.

Örneğin, ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Siz içinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de ALLAH onun hesabını sizden soracaktır. Ondan sonra dilediği kimse için onu affedecek, dilediği kimseyi de onunla cezalandıracaktır. ALLAH her şeye kadirdir." (Bakara, 284), "Fakat ALLAH, sizi kalplerinizin kazandıklarıyla muâheze eder." (Bakara, 225), "Hiç şüphesiz, kulak, göz ve kalple neler yapıldığı sorulacaktır." (İsrâ, 36).

Farklı hükümler ifade eden bu nassların (âyet ve hadislerin) konuları da farklıdırlar. Çünkü, kalbe gelen vesvese (kötülük arzusu) iki türlüdür. Bunlardan birincisi, gelip geçen bir anlık vesveselerdir. Bu vesveseler, vücudun kendisi için çekici gelen şeylerle karşılaşmasından hâsıl olan ve şeytan tarafından kalbe taşınan etkilerdir. Kalb, kendisine aksettirilen bu etkileri değerlendirip onların şer olduğunu anladığı zaman ALLAH korkusu ve O'na itâat duygusuyla onları reddettiği takdirde, buraya kadarki gelişmelerden dolayı her hangi bir sorumluluk doğmaz. Hatta, kalb bu vesveseleri ALLAH korkusu ve O'nun emirlerine saygı duygusuyla reddettiği için, sâlih bir amel ortaya çıkmış olur ve kul, bundan dolayı sevapla mükâfatlandırılır. Hadis-i şeriflerde sözü edilen vesveseler bu türlü olanlardır.

Bunların ikinci türlüsü ise, sabit huy ve sıfat hâline gelen vesveselerdir. Bu türlü vesveseler (kötü arzu ve istekler), birincilerin aksine, vücudun dışarıdan aldığı geçici etkiler değildir; kalpte mekân kurmuş, yerleşmiş hastalıklar ve zaaflardır. Bu hastalık kabilinden olan kötü arzu ve istekler cesedi de harekete getirir ve kötülük yapmaya sevk ederler.

Bu türlü vesveseler (şer ve günah arzuları) sorumluluğa tabidirler. İlgili âyetlerde kasdedilen vesveseler de bunlardır. ALLAH Teâlâ, değişik münasebetlerle münafıklardan bahsederken, "Kalplerinde hastalık vardır.", "Kalplerinde hastalık olanlar", "Kalplerinde hastalık bulunduğu için" gibi ifadeler kullanmıştır.

Daha değişik bir ifade ile izah etmek gerekirse, bir vesvesenin kalpte doğmasından fiil hâline gelmesine kadar dört aşaması vardır:
-birincisi, "akla gelme"
-ikincisi, kalpte heyecan oluşmasıdır.
(Bu iki aşamadaki vesveseler sorumluluğa tâbi değildir. Çünkü bunlar, irade dışında oluşan ve irade ile önlenemeyen hâllerdir.)
-üçüncüsü kalpte oluşan heyecanı istek hâline getirmektir.
-dördüncüsü, bu isteği fiil hâline getirmeye karar vermektir.

Bu aşamalardaki vesvese, irade altına girdiği ve onun tarafından oluşturulduğu için, sorumluluğa tâbidir. Ancak, bu aşamalarda kul ALLAH korkusu duyup vesveseyi siler veya en azından onu ilk iki aşamaya geri iterse sâlih bir amel işlemiş olur ve sevap kazanır. Çünkü ALLAH korkusu ve O'na itâat düşüncesiyle kalbin vesveselerine, nefsin arzularına ve cesedin dürtülerine karşı koymak bir cehd (gayret) ve çaba gerektirir. Bu cehd ve çaba, bütün sâlih amellerdeki cehd ve çabanın aynısıdır. Vesvese bu son aşamalarda iken, elde olmayan bir sebep onların gerçekleştirilmesini önlerse, günaha teşebbüs sorumluluğu ortadan kalkmaz. Çünkü günaha teşebbüs, ALLAH Teâlâ’nın hakkına taalluk eden yönüyle günahı işlemek gibidir. Günahın fiilen işlenmesi şartı ise, kul haklarıyla ilgilidir.

Rivayet edildiğine göre, "Siz içinizdekini açıklasanız da gizleseniz de ALLAH onun hesabını sizden soracaktır." Ayet-i kerimesi indiği zaman, ashâbtan bazı zatlar, ALLAH Rasûlü’ne gelip, "Bu âyetle bize gücümüzü aşan bir sorumluluk yüklenmiştir. Çünkü kalbimize, irademizin dışında hatıralar ve vesveseler gelir." dediler. ALLAH Rasûlü (as), onlara, "Siz de yahudiler gibi, ALLAH Teâlâ’nın emirlerini tartışmaya mı kalkıyorsunuz? Onları kabul edin ve, 'Duyduk, uyduk.’ deyin." buyurdu. Onlar da, "Duyduk, uyduk." dediler.

Bundan sonra, şu Ayet-i kerime indirildi: "ALLAH, kimseye güç ve iradesi dışında teklifte bulunmaz, sorumluluk vermez." Bu ikinci âyet birinci âyeti bir anlamda tahsis, bir anlamda da tefsir etti. Buna göre, vesvese irade dışında ise, sorumluluk yoktur.

13. Zikir Esnasında Vesvese Kesilir mi?: Bil ki, kalplerin arifi olan ve onların sıfat ve acaibliklerini bilen âlimler, bu meselede beş görüş ileri sürmüşlerdir:

Birinci görüşe göre, ALLAH Teâlâ’nın zikriyle vesvese bütünüyle kesilir. Çünkü ALLAH Rasûlü (as), "Kul, ALLAH Teâlâ'yı zikredince şeytan ondan uzaklaşır (diğer bir tercüme ile, şeytan susar.)" (Geçti) buyurmuştur.
İkinci görüşe göre, vesvese kesilmez. Fakat, kalb zikir ile meşgul olduğu için, onu duymaz veya az duyar.
Üçüncü görüşe göre, kalb zikir esnasında da vesveseyi duyar, fakat diğer zamanlara göre ondan daha az etkilenir.
Dördüncü görüşe göre, zikir ve vesvese nöbetleşe ve sıra ile kalbi işgal ederler. Bu, tıpkı ışığın yanıp sönmesi gibi bir olaydır. Çünkü burada da ışık ve karanlık nöbetleşirler. Onun için, zikir yapılırken kalb aydınlanır ve o zaman vesvese kaybolur. Zikir arasındaki susmalarda ise, aydınlık kaybolur ve vesvese ortaya çıkar.
Beşinci görüşe göre ise, kalb zikir ve vesvesenin etkilerini birlikte hisseder.

Zikir esnasında vesvesenin tamamen kesilip kesilmemesi vesvesenin türüyle alâkalıdır. Bu açıdan bakılınca, vesveseler şu türlere (üçe) ayrılırlar:

a-Bâtılın hak suretinde gösterilmesi: Meselâ, şeytan insana vesvese vererek der ki: "Sen lezzetleri (lezzetli şeyleri, zevkli işleri, tatlı günahları) ne diye terk edersin? Halbuki, ömrün uzundur ve böyle uzun bir ömür boyunca nefsin arzusu olan lezzetlerden uzak durmak çok elem vericidir." Bu vesvese karşısında, eğer insan, ALLAH Teâlâ'ya imanını tazeler ve O'nun bu konudaki söz ve vaadlerini hatırlayıp, "... olması ile bitmesi bir olan geçici zevkler için, asırlarca ateşte yanmaya razı olmak, hangi hesaba göre doğru olabilir? Bütün akıl sahipleri tarafından yanlış bilinen ve pek çok insanları elemle kıvrandıran kumar bile, az koyup çok kazanma ümidine dayanırken, çok koyup az kazanmak gerçeğine dayanan günahları doğru bulmak mümkün müdür?" derse; yapılan vesvesenin bâtıl olduğu ortaya çıkar ve şeytan susmak zorunda kalır.

Bunun için, ALLAH Rasûlü (as), "Şeytana direnme açısından bir âlim, bin âbid'ten daha güçlüdür." buyurmuştur. Çünkü, âlim, şeytanın vesvese ettiği yanlışların iç yüzünü ortaya çıkarır ve onları kirli paçavra gibi onun (şeytanın) suretine fırlatır. Câhil olan ise, vesveselerin zahirine aldanır ve onları doğru zannedip şeytanın tuzağına düşer.

Meselâ, şeytan ibadet eden bir insana ucub (kibirlenmek, kendi kendini beğenmek, amelini çok görmek) vesvesesini verip ona, "Kim senin kadar ALLAH Teâlâ'yı tanımış ve O'na canla başla ibadet ve tâat etmiştir?" der. İnsan bu yanlış ve bâtıl vesveseye karşı, ALLAH Teâlâ'yı tanıması ve O'na ibadet ve tâat etmesi O'nun önemli nimetlerindendir.

Kendine ait olmayan meziyetleri kendine mal etmek veya kendi kusurlu işlerini mükemmel görmek himmet ve basiret erbabının huyu değildir. Bu duruma karşı, "ben kendime ait olmayan iman ve itaate muvaffakiyeti nasıl kendime mal edebilirim? Hem, eksik olan marifetim ve kırık dökük olan ibadetlerim yüzünden kibir mi duymalıyım, yoksa mahcubiyet ve eziklik duyup tevbe ve istiğfar mı etmeliyim?" derse, vesvese kesilir ve şeytan çekilir.

Bâtılı doğru gibi gösteren vesveseler, ALLAH'ı Teâlâ'yı zikretmek ve O'nun büyük olan hakkını düşünmekle kesilir.

b-Şehvetin (isteğin) tahrik edilmesi ve heyecan uyandırılması: Şehvetin (isteğin) tahrik edilmesi ve heyecan uyandırılması vesvesesi kulun haram olduğunu bildiği ve buna kesin olarak inandığı şeylere karşı ise, zikir onu keser. ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Takva sahiplerine şeytandan bir dürtü geldiği zaman, bunlar ALLAH'ı zikreder ve hemen gerçeği görürler." (A'râf, 201) buyurmuştur.

Hakikî mümin, ALLAH Teâlâ’nın yasakları önünde, tıpkı mayınlı bir arazi çizgisinde veya bir ateş çukurunun kenarında durduğu gibi durur. Kendisi bu hassâsiyetle dururken, şeytanın vesveseleri, onu yasakların içine itebilecek kadar güçlü olamazlar.

c-Geçmiş, gelecek veya şimdiki zamanla alâkalı olan bazı şeylerin hatırlatılması ve düşündürülmesi: Her hangi bir fiile sevk etme durumu bulunmayan ve mücerret tasavvur planında kalan bu vesveseler, genel olarak zikirle azalır, fakat bütünüyle kesilmezler. Nitekim, en büyük zikir olan namazda bile, bu vesveselerin izleri görülür. Buna rağmen, bunların bütünüyle kesilmesi de mümkündür.

Zikirde istiğrak bulan ve bütün dikkatleriyle ona yönelen kimseler şeytan vesveselerini duymak bir yana, zikir ve ibadet esnasında vücutlarından bir parça koparılsa onu da duymazlar.

Ancak ara sıra ve özellikle zikir ve ibadet esnasında vesveseler tamamen kesilseler bile, bunların nihaî bir surette ve bir daha dönmemecesine kesilmeleri mümkün değildir.

Peygamberler bile zaman zaman ufak çaplı ve özellikle üçüncü türden olan vesveselere maruz kalmış ve bunlarla mücadele etmişlerdir. ALLAH Rasûlü (as), bu olaylarla (süslü elbise ve altın yüzük) hiç kimsenin vesveselerden ve dünyanın tabiî çekicilik ve cazibelerinden tamamıyla kurtulamadığı dersini vermiş ve bunlardan bir ölçüde kurtulmanın yolunu göstermiştir. O da vesvese veren şeylerden uzak durmak veya onları kendinden uzaklaştırmaktır.

14. Kalbin Süratle Dönmesi: Bil ki, insan kalbi fırıldağa benzer. Fırıldak, rüzgârın esmesiyle döndüğü ve yön değiştirdiği gibi, kalb de manevî rüzgârlar olan ilham, vesvese ve diğer etkenlerle döner ve yön değiştirir. Kalb değişik etkiler altında dönüp değişir. Bu etkilerin kaynağı ise duruma göre ya melekten gelen bir ilhamdır, ya şeytandan gelen bir vesvesedir, ya insanın kendi yaratılışıdır, ya da bir dış faktördür.

Şer ve masiyet üzerinde ısrar eden ve kötülüklerde sâbitleşen kalplerde oluşan fikirler şer, duygular kirli, vesveseler zehirlidirler. Doğru düşünceler ve temiz duygular bu kalplerde yeşermez ve barınmazlar. "Şeytanın vesveseleri bu kimselerin kalplerinde üst üste yığılan karanlıklar gibidir." (Nur 40).

Melek ve şeytana, hayır ve şer ilhamlarına eşit bir şekilde açık olan kalplerde, meleğin ilham ve teşvik ettiği bir hayrı, şeytan bozmaya çalışır. Şeytanın vesvese ve telkin ettiği bir şerri de melek gidermeye çalışır. Bu çekişmede nefis şeytana taraftır; onu tasdik eder ve onun dediklerini benimseyerek tekrarlar. Akıl ise melekten yanadır ve onun ilhamlarını doğru bulup tasdik eder.

15. Nefis ile Akıl: Nefis, şeytanın vesvese ve telkinlerini aynen kabul edip benimser ve onların haklı ve doğru olduğunu ispatlamak için de, etraftaki kötü örnekleri misâl ve delil olarak göstermeye çalışır. Ona göre, bu örneklerin varlığı onların doğru ve iyi şeyler olmaları için yeterli delildir. Akıl ise, şeytanın vesvese ve telkinlerini yanlış bulup reddeder ve kötü örneklerin delil olmadığını söyler.

16. İrâde, Mücâhede (uğraşma, mücadele) ve Riyazet (nefis terbiyesi): Çok zikredeni uğraştıran iki sorun vesvese ve ucub'tur (nefsin kendi kendisini beğenmesidir). Vesvese, şeytanın telkinleridir. Şeytan, dünyanın en hayırlı işi olan zikri yapanı hem meşgul etmek, hem de mümkün olsa bizzat bu yolla onu aldatıp dalâlete ve hatta küfre sokmak için, bu telkinleri onun kalbine üfler. Vesvesenin şerrinden kurtulmanın çaresi, yine zikre devam etmek ve ALLAH Teâlâ'nın himayesine sığınmaktır. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "Şeytandan sana bir dürtü gelirse, ALLAH'a sığın. O işiten ve bilendir." (A'râf, 200).

17. Mide şehveti: "Kendisini açlığa alıştıran, rızk vesvesesinden kurtulur."

18. Gıybet: Zanların çoğu ise, fâsıkların en fâsıkı olan şeytan tarafından kalbe getirilen vesveselerden ibarettirler. Zan bir şeytan işi olduğu için de, kötü zanların çoğu iyi olan müslümanlara karşı oluşturulur. Onun için, şeytan, zahirî hâli iyi olan bir müslüman hakkında kötü bir vesvese getirdiği zaman, o müslümana duâ etmek ve onu övmek lâzımdır. Bu yapıldığı takdirde şeytan kızar ve vesvesesini keser.

19. Dilin afetleri: "İnsanlar (idrâklerinin sınırlı olduğunu, sorularını da buna göre sınırlandırmaları gerektiğini unutarak) şöyle diyeceklerdir: 'Varlıkları ALLAH yarattı. Ya ALLAH'ı kim yarattı?’ Onlar böyle deyince, siz İhlâs sûresini okuyarak cevap verin ve şeytanın şer ve vesveselerinden ALLAH Teâlâ'ya sığının." (Müttefekun aleyh).

20. Kanaat: Gafil insanlar, şeytanın vesvese ve iğfaline uyarak ahirete karşı kullanılması gereken bu duyguları dünyaya karşı kullanır. Bu yüzden de, bu kimseler dünya işlerinde kendilerinden yukarıda ve önde olanlara, ahiret işlerinde ise kendilerinden aşağıda ve daha arkada olanlara bakarlar. Bu hâl, doğru olan ölçüyü ters çevirmektir.

21. Riya: Riyayı vesveseden de ayırmak lâzımdır. Çünkü, vesvese riya değildir. Riya insanın kendi kast ve niyeti iken, vesvese şeytanın üflediği zehirli bir nefesle kalb ve kafayı karıştırması ve bulandırmasıdır. Şeytan önce inkâr fikrini aşılayarak insanı ibadet ve hayır yapmaktan vazgeçirmeye çalışır. Fakat bunu başaramayınca ve insan kendisine rağmen amel ve hayır yapmak isterse, bu sefer de riya olayını ortaya atarak onunla aynı sonuca ulaşmayı dener. Bu cümleden olmak üzere, onun yaptığı amelin büyük bir iş olduğunu söyleyerek de onu şişirmeye çalışır. Ancak insan, şeytanın vesvesesini tasdik edip onu kendi iradesiyle kabul etmedikçe, bunun kendisine ve ameline bir zararı yoktur.

Riya, bastırılması insanın elinde olmayan şeytan vesvesesinden ibaret ise, onun imana ve amele bir zararı yoktur. Çünkü dinde teklif-i mâla yutak (güç haricinde sorumluluk) yoktur. Bu türlü vesveseler için ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Şeytandan sana bir vesvese ve dürtü gelirse, ALLAH'a sığın. O işiten ve bilendir." (A'râf, 200; Fussilet, 36) O hâlde, şeytandan bir vesvese geldiği zaman kulun yapacağı şey, bundan sıkılmak, ikrah etmek ve onu defetmesi için ALLAH Teâlâ'ya duâ etmektir.

Ashaptan bazıları ALLAH Rasûlü’ne, "Şeytan kalbimize öyle vesveseler getirir ki, onları duymak yerine, gökten yere baş aşağı düşmeyi veya yırtıcı hayvanlar tarafından parçalanmayı tercih ederiz. Bu vesveselerden sorumlu muyuz?" demişler; ALLAH Rasûlü (as), "Hayır! Bu şekilde tepki duydukça onlardan sorumlu değilsiniz." buyurmuştur. (Müslim). O, başka bir hadiste de böyle bir suâle şu cevabı vermiştir: "ALLAH'a hamd olsun ki, şeytanın hilesini vesvese seviyesine indirmiştir." (Ebu Dâvûd, Nesaî).

Kalb veya zihinde bir vesvese belirdiği zaman ALLAH Teâlâ'yı zikretmek (ve O'na sığınmak), zikrin mânasını düşünmek ve vesveseyi duymamaya çalışmak, onun sönüp silinmesini temin eder. Namaz hâlinde iken bu şekildeki tepki ile yetinmek en iyisidir. Çünkü namaz kılarken ALLAH Teâlâ'nın huzurunda olmayı düşünmek bütün düşüncelerden daha üstündür. Namaz dışında ise, vesveseyi ilmî delillerle çürütmeye çalışmak da câizdir. Bu durumda şeytanla zihnî bir tartışma yapılır ve bu tartışmada yenilmesi hâlinde o bir daha aynı vesveseyi tekrarlamaz. Şeytanı tartışmalarla yenecek derecede ilim sahibi olmayan bir kimsenin vesveselerden kurtulmasının yolu ise, şeytanın dediğinin hemen aksini yapmak ve bunu tekrarlamak suretiyle tepki göstermektir. Örneğin, şeytan sadaka vermesini önlemek için, bunun riya olacağını söylerse, hemen birkaç sadakayı üst üste vermek; o aynı söylemle nafile namaz kılmasına mâni olmaya çalışırsa hemen kalkıp kılmayı düşündüğü miktarın birkaç katı namaz kılmak şeytanı kahredip uzaklaştırır.

İbrahim et-Teymî şunları söylemiştir: "Şeytan size bir vesvese getirdiği zaman, eğer onu kabul edip etmemekte tereddüt geçirirseniz, kendisi ümitlenir ve o vesveseyi size kabul ettirmek için dayatır. Fakat, sizde kesin muhalefet ve ret görürse ümidi kırılır ve sizden vazgeçer."

Başkalarının su-i zan ve ithamları veya şeytanın kalbe riya vesvesesi getirmesi yüzünden amelleri terk etmek cihetine gidilirse, hayır ve tâatların hepsini terk etmek lâzım gelir. Kötü maksatlı dedikoducuların ve vesvese veren şeytanın da ulaşmak istediği sonuç budur.

22. Ucub (nefsin kendi kendisini beğenmesi): Akıl ve ilim de, diğer dünya nimetleri gibi geçicidirler. Delirme, bunama, unutma, evham, vesvese ve daha bir sürü hastalıklar akıl ve ilmi her an tehdit ederler. Fırtınalar önünde yanan bir çıra ışığına ne kadar güvenmek ve onunla ne kadar kibir ve ucub duymak makul ise, akıl ve ilimle de ancak bu kadarı makul olabilir.

23. Gurur: Onlardan bazıları, farzları ihmal eder veya eksik yapar, buna mukabil sünnet ve nafileye ağırlık verirler. Bunlar fazilet konusunda vesvese derecesinde titizlik gösterirler. Bu yüzden, fıkhın temiz kabul ettiği bazı sularla abdest almaz, bazı elbiselerde ve bazı yerlerde namaz kılmazlar. Fakat, meselâ bir mala sahip olmaya çalışırken, onun haram olabileceği konusunda titizlik göstermezler; hatta haram olduğu kuvvetle muhtemel bile olsa, te’vil (naslarda yer alan bir lafza taşıdığı muhtemel mânalardan birini tercih edip yükleme) yoluna sapıp onu kendilerine helâl ederler. Halbuki, önceki titizliği burada gösterseler, ashâb siretine daha çok yaklaşmış olurlar. Çünkü onlar (ashâb), özellikle haram konularında titizlik gösterirlerdi.

Bazıları, niyette gereksiz olan vesvese göstermeyi önemli sayarlar. Bu yüzden, uzun uzadıya niyet getirir ve onu bir çok kere tekrar ederler. Fakat namaza girdikten sonra, ALLAH Teâlâ’nın huzurunda olduklarını unutmakta sakınca görmezler.

24. Tevbe: Şeytanın, "ALLAH senin yapacağın eksik tevbeyi kabul etmez." tarzındaki vesveselerine aldırılmamalıdır. Çünkü şeytan, insanı iki şekilde ALLAH Teâlâ'ya kulluk ve itaatten uzaklaştırmaya çalışır. Önce ona, "Tâat ve ibadete ne gerek var? ALLAH buna muhtaç mıdır?" der. Bu vesveseyi tutturamazsa o zaman da, "İbâdet ve tâatin ölçüleri ağırdır. Sen bu ölçülere göre ne ibadet, ne de tevbe edebilirsin. Onun için, kendini boşuna yorma." der. Halbuki ALLAH Teâlâ önce:"ALLAH'a hakkıyla kulluk edin." (Al-i İmrân, 102) buyurarak kulluğun ideâl şeklini göstermiş, daha sonra da: "ALLAH'a gücünüz nisbetinde kulluk edin." (Teğabun, 16) diyerek kulluk ölçüsünü herkesin seviyesine indirmiştir.

ALLAH Rasûlü (sa) da şunu söylemiştir: "Size bir şey yasakladığım zaman ondan uzak durun. Size bir şey emrettiğim zaman ise, onu gücünüz nisbetinde yerine getirin." Bu gerçek, "Bir işin bütünü yapılamazsa, onun bütünü terk de edilmez." sözüyle de formüle edilmiştir. Gerçek bu olunca, tevbe etmek de diğer ibadet ve hayır işleri gibi, ne ölçüde olursa olsun yararlı ve faydalıdır.

25. Sabır: Vesveseleri (gereksiz veya zararlı düşünce ve hatıraları) def edip kalb ve zihni onlara karşı korumak da sabır ister. Vesveseler de haram şehvetler gibi, şeytanın dürtüleri, kalb ve zihnin duruluğunu bulandıran lüzumsuz meşguliyetlerdir. Bunları defetmenin yolu ise sürekli zikir ve tefekkürdür. Zikir ALLAH Teâlâ ile ünsiyeti, tefekkür O'nu tanımayı (marifeti), bu da O'nu sevmeyi (muhabbeti) verir.

Kalb ve zihni meşgul eden vesveseler (endişeler, korkular vs.), dünya işlerini çoğaltmanın ürünleridir. Bu sebeple, vesveselerden kurtulmak için, bu işleri normal seviyesine indirmek ve ALLAH Teâlâ'ya tevekkül etmek lâzımdır. Dünya iş ve meşguliyetini çoğaltıp bataklık hâline getirenler ise, sivrisinek hükmünde olan vesveselerden kurtulamazlar.

26. Korku ve Ümit: Yahya İbni Muâz şöyle demiştir: "Yalnız korku ile ibadet eden bir kimsede vesvese çoğalır. Yalnız ümit ile ibadet eden bir kimsede de aldırmazlık oluşur. Onun için, ibadette korku ve ümidi birleştirmek lâzımdır."

27. Tevekkül ve Çalışmak: Bir kimsenin kalbi zayıf olduğu için, malın yokluğu hâlinde vesvese, endişe ve korkuya kapılır veya halktan bir şey bekler hâle gelirse, bu kimse için kalbini teskin edecek ve halktan beklentisini kesecek miktarda mal ve zahire bulundurmak daha iyidir.

28. Kulun ALLAH Teâlâ'yı Sevdiğinin Alâmetleri: Temizlik konusunda vesvese taşıyanlar şunu bilmelidirler ki, eşya temiz olarak yaratılmıştır. Bu itibarla, necasetin varlığı kesin bir şekilde bilinmedikçe, onu sorun haline getirmemek lâzımdır.

Hamd Rabbimize, selatüselam Peygamberimizedir.

Yararlanılan Kaynaklar:



19 Ekim 2021 Salı

İhya (İhyâ-u ulûmi’d-dîn)-İmam Gazali 181021

İmam Gazali'nin İhyası:
Elhamdülillah...
İmam Gazali1’nin dört ciltlik muhteşem “İhyâ-u ulûmi’d-dîn2” isimli eserini okumayı bu gün (18.10.2021) tamamladım. Yaklaşık bir buçuk yıl önce başlamıştım. Rabbim okuduklarımızla amel etmeyi nasip eylesin (Amin).
...
Bu ve benzeri eserlerin, hayatı bilerek yaşamak için, hayatın en başında okunması ve okutulması gerektiğini düşünüyorum. Eserde işlenen konular bir takım tercihlerde bulunmadan önce bilinmesi gereken konular. Misal, bir iş yapayım ama nasıl bir iş? Bir kazancım olsun ama nasıl bir kazanç? İlim, tamam ama nasıl bir ilim? Keza evlilik, kaza ahlâk, keza akıl ve aklı kullanma, akıldan yararlanma, keza ibadet, keza makam, keza şöhret, keza davranış, keza kul hakkı gibi... pek çok konularda dikkate alınacak kriterlere cevap bulabiliyorsunuz.
...
Kitabın müellifi Gazali 1048 de doğmuş, 1111 yılında vefat etmiş. Çok yönlü bir alim. Fıkıh, mantık, kelam, felsefe, tasavvuf ve ahlak konusunda pek çok eseri var. Müthiş zeki bir insan. Tabi üreten her verimli insan gibi İmam Gazali ve İhyâ-u ulûmi’d-dîn eseri de eleştirilere maruz kalmış. Bu eleştirilere gerekli cevaplar, birinci cildin girişinde verilmiş.
...
İhyâ-u ulûmi’d-dîn’in her bölümünde; önce o konuyla ilgili âyet ve hadislere, daha sonra islam âlimlerinden nakillere yer verilmiş. Bunu idrak etmek için, bu gün dahi bir konuyla ilgili ayet ve hadislere ulaşabilmek için bilgisayardan yararlanıyor ve o şekilde (süzdürerek) ulaşabiliyor olduğumuzu belirtmek yeterli olacaktır sanırım.
...
“İhyâ-u ulûmi’d-dîn” dört ciltten ve her cildinde 10 kitap olmak üzere ve toplam 40 kitaptan oluşuyor.
Birinci cildi 1.040 sayfa, ikinci cildi 906 sayfa, üçüncü cildi 879 sayfa, dördüncü cildi 998 sayfa olmak üzere toplam 3823 sayfadan oluşuyor.

Eserde işlenen konular:
Birinci cildinde; ilim, akıl, itikat, temizlik, namaz, zekat, oruç, hac, kuran tilaveti, zikir, geceleri ihya,
İkinci cildinde; yemek, nikah, kazanç, helal, haram, ulfet (dostluk), uzlet, yolculuk, sema, emri bil maruf (iyiliği emretmek), nehyi anil münker (kötülüklerden sakındırmak), nübüvvet,
Üçüncü cildinde; kalp, ahlak, şehvet, dilin afetleri, hased, dünya, mal sevgisi, mevki ve şöhret sevgisi, kibir, gurur,
Dördüncü cildinde; tevbe, şükür, havf ve reca (korku ve ümit), fakr ve zühd, tevekkül, muhabbet, rıza, niyet, ihlas, sıdk, kontrol ve muhasebe, tevekkül, tefekkür, fikir, ölüm, cenaze, cehennem ve cennet,
gibi konular işlenmiş hem de çok detaylı bir şekilde.
...
Gazali “İhyâ-u ulûmi’d-dîn”de bazı konuları çok güzel örneklerle çok net bir şekilde açıklamış.
Uzun gelen bazı konular olduğu gibi, okumaktan bırakılamayan, ertesi güne kalmış ise bir an önce devam edilmek istenen konular da var.
...
İhyâ-u ulûmi’d-dîn ve benzeri eserlerin hayatımızın ilk safhalarında okutulmamasını bir kayıp, ama hiç okumamasını daha büyük bir kayıp olarak görüyorum. Okunması mutlaka önerilir. Çocuklara ailede, aile de olmuyorsa okulda, orada da okutulmuyorsa dışarıdan temin edilerek okunması ve okutulması inanç, ahlak, değerler, sağlıklı bir toplum açısından son derece fayda sağlayacaktır.
...
Gazalinin el ile yazdığını okumaktan üşenmemek gerekir. Faydalarının umulanın çok üzerinde olacağını söyleyebilirim. Allah ondan razı olsun. Rabbim ilmimizi arttırsın, öğrendiklerimizle amel etmeyi nasip eylesin. Hamd Rabbimize, salatü selam Peygamberimizedir. 
Selam ve dua ile...

1(Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî (ö. 505/1111). Eş‘arî kelâmcısı, Şâfiî fakihi, mutasavvıf, filozoflara yönelttiği eleştirilerle tanınan İslâm düşünürü)

2Bedir Yayınevi İstanbul 1985

Gazzâlî’nin İḥyâʾının en eski nüshalarından biri olan Muḫtaṣarü’l-İḥyâʾın ilk ve son sayfaları (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 1675) (Kaynak:İslam Ansiklopedisi)

Gazzâlî’nin türbesi – Tûs/İran (Kaynak: İslam Ansiklopedisi)




7 Eylül 2021 Salı

"Adıye Kültürü"

"Adıye Kültürü" isimli kitabımızın tanıtımını yapan KAFFED'e, çalışmayı yapan Yemuz Nevzat Tarakçı'ya çok teşekkür ediyorum.

Kitabın faydalı olması ve yenilerine vesile olması dileğiyle. 

6 Eylül 2021 Pazartesi

Sivas Nasıl Kalkınır? (Şehirlere Rol Model) (09.12.16):

Sivas Nasıl Kalkınır? (Şehirlere Rol Model) (09.12.16)

Makalenin tamamı "Hayatın İçinden Analizler" isimli kitabımızda yer almaktadır. 








6 Ağustos 2021 Cuma

İki kitap 060821:

İki kitap 060821.

İki kitabımızın örnek baskıları elimize ulaştı. Kitapların bu aşamaya gelmesini sağlayan, tarafımıza ulaştıran kıymetli hemşerimiz Yavuz Selim Pinarbaşi'na, Kityay ailesine, emeği ve katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.

1."Hayatın İçinden Analizler"
İnsanlar hayatlarında pek çok tecrübe edinir, tespit ve gözlemlerde bulunabilir, öneriler sunabilirler. İşte bu kitap­ta, kişiler, aile, kamu-özel tüm kurumlar dahil, hayata dair pek çok konuya ilişkin gözlem, tespit, de­ğerlendirme, analiz ve öneriler yer almaktadır.
Kitabı okuyan herkesin kendinden kesitler bulacaktır.

2."Adıye Kültürü"
Bu kitapta, yazarın Adıye olarak adlandırdığı Kuzey Kafkas Halkla­rının, sosyal yaşantılarının temeli­ni oluşturan evlilik, düğünler ve aile ile ilgili değerlendirmeleri, Adıye­lerin geleceklerine ilişkin bazı tes­pitleri, Anadolu’da bir Adıye köyü olan Togaje’deki Adıye Kültürüne ait örnekler ile sade hayatı ve kari­yer konusunda önerileri yer almak­tadır.
Faydalı olması dileğiyle.

Not: Kitaplar internet üzerinden temin edilebilir.



27 Temmuz 2021 Salı

"Adıye Kültürü" 270721:

"Adıye Kültürü" 270721:

Bu kitapta, yazarın Adıye olarak adlandırdığı Kuzey Kafkas Halkla­rının, sosyal yaşantılarının temeli­ni oluşturan evlilik, düğünler ve aile ile ilgili değerlendirmeleri, Adıye­lerin geleceklerine ilişkin bazı tes­pitleri, Anadolu’da bir Adıye köyü olan Togaje’deki Adıye Kültürüne ait örnekler ile sade hayatı ve kari­yer konusunda önerileri yer almak­tadır.
#AdıyeKültürü #kitap




TRUMP’ın Sözde Gazze Barış Planı (!) 290925:

Trump'ın 29 eylül 2025 günü açıkladığı Gazze'deki barış için açıkladığı süreç barış planından ziyade tehditler içeren, adil olmayan,...