20 Ekim 2024 Pazar

Dünyanın izlediği soykırım 201024:

İşgalci İsrail Ekim 2023 den itibaren aralıksız olarak Gazze'yi bombalıyor.

Soykırımcı İsrail bebekleri, çocukları, kadınları, yaşlıları, sivilleri, evleri, okulları, hastaneleri, kiliseleri, çadırları bombalıyor.

Savaş suçu işleyen İsrail yöneticileri bir yıl önce Hamas çocukları yaktı yalanını ortaya attı, daha sonra yaptığı her bombalama da yalanlarını sürdürdü, bol bol manipülasyonlar yaptı, halen yapıyor.

Katliamcı İsrail'e Batılı ülkelerin pek çoğu destek verdi.

İnsanlık suçu işleyen İsrail'e ABD sınırsız destek verdi. Savaş uçaklarını göndererek göz dağı verdi.

İnsanlık değerlerinden uzak İsrail'e en büyük silah yardımını ABD yaptı.

Bebek katili İsrail'e AB de tam destek verdi. Almanya başta olmak üzere pek çok batılı ülke silah satışlarını arttırarak devam ettirdi.

Çocuk katili İsrail'e karşı AB den iki ülke İrlanda ve İspanya sesini yükseltti.

Kadın katili İsrail'e dünya halklarından çok büyük tepkiler gösterildi, eylemler yapıldı, mitingler düzenlendi.

Sivil katliamcısı İsrail'e karşı BM de ezici çoğunlukla kararlar çıktı. Ama en büyük destekçisi ve ortağı ABD’den veto yedi. Veto edilmeyenler uygulanmadı. BM yaptırım uygulamada yetersiz kaldı. 

Anlaşıldı ki BM, ABD'nin kullandığı bir kamuflaj! Onların istemediği kararlar yok hükmünde, askıda, rafta kalıyor. BM adaletli, tarafsız ve fonksiyonel değil, mazlum ve güçsüzlerin lehindeki kararları uygulayamıyor. Revizyona, tarafsız hareket etmeye ve fonksiyonel olmasına ihtiyaç var.

Cami ve kilise bombacısı İsrail'e karşı islam devletlerinden de Türkiye, Katar gibi birkaç ülke dışında ciddi bir ses çıkmadı. Komşuları Mısır, Ürdün, Suriye ile bölge ülkeleri Suudi Arabistan, diğer körfez ülkeleri de öyle. Pek çok batı ülkesinde olan İsrail'e karşı yapılan mitingler bu ülkelerde yapılmadı/yaptırılmadı bile! İslam dünyası aciz, yetersiz kaldı! Oysa boykot dahil yaptırım ve silahlarının namlularını korkak İsrail'e çevirselerdi kolaylıkla bu işgal ve soykırımı durdurabilirlerdi, halen durdurabilirler.

ABD şımarığı İsrail ile İran arasındaki atışmalar ayrı mevzu! İran yıllardır sözle İsrail'i tehdit eder. Ama 40-50 yıldır İsrail'e ciddi olarak zarar verecek bir eylemine şahit olmadık. Belki de İsrail ve destekçisi ABD, yaptıkları işgal ve yaptırımlara İran'ın bu söylemlerini gerekçe yaptılar. İşgalci İsrail ABD desteği ile Tahran'ın merkezinde Lübnan da suikastlar yaptı. Ama bunlara ciddi bir karşılık vermedi. Sadece son (başlıksız) füze atışları demir kubbeyi deldi ama yine İsrail'in canını acıtacak bir yerlere isabet etmedi.

Terörist devlet İsrail'e karşı en etkili atışlar Yemen’den geldi. Onları ayrı bir kenara koymak ve haklarını teslim etmek lazım.

Korkak İsrail askerleri Hamasın askeri kanadı Kassam Tugayları ile savaşmıyor. Yani askerlerle savaşmıyorlar sadece çaresiz, silahsız insanları katlediyorlar. En ufak bir savaşta kaybedeceklerdir. İslam Dünyasının bunu bilmesi lazım. Ve ona göre hareket etmelidirler.
.
Düşünün siyonist bir Yahudi geliyor evinize el koyuyor, bu ev artık benim diyor, ve bu işgalci eşkıyaları da dünyaya “İsrailli yerleşimci” olarak pazarlıyorlar. 
.
Keza "Filistinlilerin yeşerttiği çölü su ve toprak hırsızı İsrailliler yeşertti" diye Dünya’ya pazarladılar.

Oysa Filistinlilere belli bir metreye kadar kuyu açma sınırlaması getirdiler. Örneğin 50 metre sınırlaması var diyelim ve bir Filistinlinin yemyeşil bir bahçesi var ve 50 metreden su çıkıyor. Yanındaki siyonistin biri 60 metre iniyor Filistinlinin suyunu çalıyor. Yani 70-80 yıldır yapılan zulümün haddi hesabı yok! Şimdilerde buna bile zahmet etmiyorlar direk bahçeye el koyuyorlar ve Filistinli aileleri öldürüyorlar. Bunu kim kabul edebilir? Bundan büyük zulüm olur mu?

Soykırımcı İsrail Gazze'lileri oradan oraya sürüyor, giderken bombalıyor, gittikleri yerde bombalıyor, katlediyor, kalanlara ülkenizi bırakın terk edin diyor, tehcir politikası uyguluyor, yıllardır (17 yılıdır) abluka altında tutuyor, gıda ve temel ihtiyaçların girişine izin vermiyor! Dünya bunu izliyor. Oysa tüm Dünya sorumludurlar, bir şey yapmadıklarından dolayı sorumludurlar!

İnsanlık ve savaş suçu işleyen İsrail'e karşı Güney Afrika Cumhuriyetinin cesur ve onurlu çıkışını takdir ediyorum. Desteklenmelidir, katkı verilmelidir, insanlık ve savaş suçu işleyenler mutlaka cezalarını çekmelidirler.

Bu katliam, soykırım, abluka, zulüm işgal durdurulabilir.

Siyonist İsrail; Dünya ülkelerince ve onlar yanaşmıyor ise İslam ülkelerince; ortak tavır, boykot, yaptırım ve nihayetinde askeri operasyonları ile kolaylıkla durdurulabilir. Bunu yapmak için yeteri kadar BM kararı yani gerekçeleri var. 

Belki de eksik olan; iman, cesaret, birlikte hareket, eylem ve bu yönde irade serddemeyen yöneticilerdir. Ama halkları onları da zorlamalıdır. İslam alimleri gerekli fetyayı da verdiler. Nisa suresi 75’inci ayet çok açık değil mi? Beklenen nedir? Sıranın kendilerine gelince mi tepki verecekler? 

Sosyal medyada dahi bir haber kanalına bir yorum yapsanız hemen birkaç siyonist algı ve manipülasyona başlıyor. İslam dünyasından yeterli destek alınıyor mu? derseniz maalesef alınamıyor. Bu tembellik mi, korkaklık mı, ilgisizlik mi? Bilmiyorum. Belki de hepsi! Bu ilgisizlik ve başka konularla boş tartışmaları terk etme zamanı gelmedi mi?

Artık seyretmeyi bırakıp eyleme geçmeye, kağıttan yapılan siyonist kuleyi yıkmanın zamanı gelmedi mi? 

Söylenecek çok söz var ama aciliyeti olan işgalci, soykırımcı, insan hakları ve savaş suçu işleyen siyonist İsrail'in bir an önce durdurulmasıdır. Bunun için müslüman ülkelerin hatta bölge ülkelerinin birer taş atması belki de yeterli olacaktır. Bundan alıkoyan nedir? Kaldı ki şimdi değilse ne zaman?

Konuya ilişkin aşağıda başlıkları verilenler ile diğer yazılarımız https://alinural.blogspot.com/ 
blog adresindedir.
1.İslam Dünyasına Sesleniyorum 180224
2.Filistin'de İsrail Zulmü Hep Vardı! 160124
3.GAZZE! 221123
4.İslam'da İnsan Hakları 051123
5.Büyük Filistin Mitingi 281023
6.Artık savaş ilan edilmelidir! 231023
7.Bir belgesel sahnesi ve Filistin'de (Gazze) yaşananlar! 121023
8.Kudüs, Filistin, Gazze, İsrail 081023
9.Savaş ve barış 280123
10.Filistin Sessizliği! 180521, İsrail'e Barış Gücü! 080521, Kudüs...300120, İsrail zulmü 080517
11.Filistin, Dünya ve Batı 200714




19 Ekim 2024 Cumartesi

Delaletten Çıkış Yolu 191024

İmam Gazalinin "Dalâletten Çıkış Yolu" (el-Munkız mine’d-Dalâl) kitabını okuyunca, günümüzde gerçeği aradığını söyleyen, arayış içinde olan, tereddüt içinde kalan, bazı konularda bocalayan kişilerin yaşadıklarına cevap verildiğini gördüm. 

Bu sebeple kitabı önermek istedim. 

Çok akıcı olan kitabı bir kaç günde okudum. 

Gazalinin konuları açıklarken kullandığı akıcı üslup ve verdiği örnekler kitabı adeta bitirmeden bıraktırmak istemiyor.

Gazali, bu kitabına, ilimlerin gayesini ve sırlarını, mezheplerin iç yüzlerini, her şeyi sorgulayarak aslını araştırma zirvesine nasıl ulaştığını anlatacağı belirtilerek başlıyor.

Gazali, gerçeği arayanları; kelamcılar, batîniler, filozoflar ve mutasavvıflar olarak dörde ayırıyor. Bunlarla ilgili araştırmalarını ve ulaştığı sonuçlara, peygamberlik hakikatine ilişkin bilgilere bu kitabında yer veriyor.
.
Gazali kitabında; gençliğinin baharından elli yaşını geçtiği döneme kadar korkak ve çekingen değil her problemin ve her zorluğun üzerine korkusuzca atıldığını, her fırkanın inanç eseslarını incelediğini, her grubun mezhebine ilişkin inceliklerini ortaya çıkarmaya çalıştığını, hiçbir batınıyi onun batiniliğinin, hiçbir zahiriyi onun zahiriliğinin, hiçbir filozofu onun felsefesinin ve içyüzünü öğrenmeden bırakmadığını, karşılaştığı her kelamcının kelami görüşünün ve davasının mahiyetini, her sufinin sufiliğinin sır ve inceliklerini araştırdığını, zahitlerin zühd ve ibadet hayatının özünün ne olduğunu öğrenmeye çalıştığını, Allah’ı inkar edenlerin ve O’na ortak koşanların inkar ve şirk cüretlerinin ardındaki sebebi soruşturduğunu belirtmektedir.

Gazali'nin bütün bu araştırmaları, değerlendirmeleri ve ulaştığı sonuçlar kitapta yer almaktadır.

Önerilir.



15 Ekim 2024 Salı

TARTIŞMA ADABI 151024:

Tartışma ile ilgili aşağıdaki yazı İmam Gazalinin İhya’sından alıntıdır. Yazı iki bölümden oluşmaktadır. İlk başlık: I. "Tartışmak", ikinci başlık ise; II. "Dilin/Konuşmanın afetleri “...4. Âfet: Mücâdele Etmek ve Tartışmak" şeklindedir.

Bu alıntıda tartışmanın nasıl yapılacağına ilişkin bilgiler de yer aldığından, yazının başlığına “Tartışma Adabı” demeyi uygun bulduk.

"I. “Tartışmak”:

Akıllı bir kimse isen, kendini bu âlemde ALLAH Teâlâ'nın huzurunda ve yalnız olarak gör ve önündeki ölümü, kıyâmeti, hesaba çekilmeyi, cenneti ve cehennemi düşün. Bu düşünce ve duygularla ebedî kurtuluşun için çalış; kötüleri ve kötülükleri kendin için örnek alma veya mazeret yapma. Doğru ve hak bildiklerini başkalarıyla tartışmak şeklinde değil, onları kendi hayatında tatbik edip âhirete yönelik faydalarını elde etmek şeklinde değerlendir.

ALLAH Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur: "Bir kavim gerçekleri yaşamak için değil, başkalarıyla tartışmak için öğrenirse, dalâlete düşer." (Tirmizî). "ALLAH'ın en çok buğzettiği insan, hakka karşı inatçılık eden ve tartışmayı sevendir." (Müttefekun aleyh).

Bu konuda şunlar da söylenmiştir: "Âhir zamanda amel kapısı kapanır, tartışma kapısı açılır." "Size amel sevdirilmiş, fakat bir zaman gelecek ki, insanlara amel yerine tartışmak sevdirilecektir." "Bir topluma aşırı mantıkçılık ve akılcılık verilirse, onlardan amel alınır."

Bu hal, amelin mantık ve akla aykırı olmasından değil, mantık ve aklın amel zannedilmesinden dolayıdır. Halbuki, mantık ve akıl amel değil, amelin araç ve vasıtalarıdır. Sâlih bir zât, tartışmalarıyla bilinen bir zâtı ölümünden sonra rüyada görmüş ve ona, "Bunca tartışmalarından bir yarar gördün mü?" diye sormuş. Ölmüş olan zât, avucunu üfleyerek, "Onların hepsi toz gibi uçup gitti. Bana yarayan şey ise, gece vakti kılmayı âdet ettiğim iki rekât namaz oldu." demiştir.

Din ve akîde konularında muhaliflerle tartışmak, bazen farz-ı kifâye derecesinde önem kazanabilir. Fakat, bu tartışmanın şu veya bu ölçüde yarar sağlayacağına inanmak ve bunu riya, gösteriş ve kendini tatmin gibi hislerden tamamen arındırmak lâzımdır. Faydasız olan veya hissî (nefsanî) sebeplerle yapılan tartışmalar ise, bir çeşit şirretlik, şarlatanlık, huysuzluk ve geçimsizliktir. Bu şekilde yapılan tartışmaların ALLAH için olduğunu söylemek de yalancılık ve münafıklıktır.

"Onlarla en güzel bir şekilde tartış!" âyetiyle (Nahl, 125) din ve akideyi korumak için tartışma emredilmiş, fakat bunun en güzel şekilde yapılması kaydı da konulmuştur.

Tartışmanın "en güzel şekilde" yapılmış olması için dikkat edilmesi gereken bazı hususlar şunlardır:

1- Tartışma farz-ı kifâye olduğu için, bunun farz-ı ayn olan bir vazifeyi engellemesi ve aksatmaması lâzımdır. Bu sebeple, örneğin tartışmayla meşgul olup vakit namazını kaçırmak caiz değildir.

2- O sırada, tartışmadan daha önemli bir farz-ı kifâyenin bulunmaması gerekir. Bu yüzden, örneğin din bilgisini tartışmasız bir şekilde kabul eden ve hatta bunu isteyen bir kimseyi bırakıp bir münkirle tartışmak veya emr-i maruf ve nehy-i münkeri gerektiren bir durumla karşı karşıya iken, bunu görmezlikten gelmek doğru değildir. Çünkü, din bilgisine talip olanı bilgilendirmek, iyiliği emretmek, kötülüğü nehyetmek tartışmaktan daha önemli ve önceliklidir. ALLAH Rasûlü (sa), emr-i maruf ve nehy-i münker'in önemini belirtirken bir sahâbi:

"-Ya Resulullah! Bu görevin terk edileceği bir zaman olacak mı?" diye sordu.

ALLAH Rasûlü (sa):

"-Evet, iyilerinizde gevşeme ve nemelâzımcılık, kötülerinizde aşırılık meydana geldiği, yönetim küçüklerin, bilgi değersiz kimselerin eline geçtiği zaman bu görev terk edilecektir." diye cevap verdi. (İbni Mâce)

3- Tartışan kimsenin, tartıştığı konunun dindeki yerini ve ağırlığını bilmesi lâzımdır. Tartışılan konu bir fıkıh meselesi ise, bunun dört mezhebe göre hükmünü de bilmek gerekir. Çünkü bunu bilmek, tartışmayı gereksiz kılabilir. Bilindiği gibi, mezhepler arasında ufak çapta farklılıklar vardır ve bu farklılıklar hak kabul edilmiştir. Mezheplerle ilgili konularda yapılması caiz olan şey, tarafsız ve iddiasız bir şekilde delilleri araştırmak ve incelemektir. Bunun yolu da, tartışmak ve tatsızlık çıkarmak değildir.

4- Tartışma, hak ve doğru olanı bulmak gayesiyle yapılmalıdır. Bu sebeple, karşı taraf haklı olduğu takdirde, onun haklılığını kabul ve kendisine teşekkür etmek lâzımdır. Ashâb hayatında buna dair çok misâller vardır.

Örneğin, Hz. Ömer (ra), hutbede bir konu hakkındaki görüşünü açıklarken, arka saflardaki bir kadın sesini yükselterek:

"-Hayır, ya Ömer! Falan âyet, senin dediğinin aksini ifade ediyor." dedi. Hz. Ömer, kadının haklılığını anladı ve hiç rahatsızlık duymadan cemaate:

"-İşte duydunuz. Ömer hata etti, kadın isabet etti." dedi

Bir adam, o sırada Halife olan Hz. Ali'ye bir şey sordu. O da konu hakkında bildiği şeyi söyledi. Adam:

"-Hayır, ya Emir'el-Mü’minin! Bunun doğrusu şöyledir." dedi.

Hz. Ali (ra): "-Ben hata ettim, sen isabet ettin. Her bilenin üstünde bir bilen vardır." diye karşılık verdi.

Abdullah İbni Mes’ûd (ra), Küfe valisi olan Ebu Musa el-Eş'arî'nin bir sözünü düzeltti. Bunun üzerine, Ebu Musa cemaate:

"-Aranızda İbni Mes’ûd gibi bir ilim hazinesi varken, bu konularda bana müracaat etmeniz doğru değildir." dedi.

Evet, hakkın ortaya çıkmasını isteyenlerin tutumu bu olmuş ve her zaman da bu olmalıdır.

5- Kendi kalbine musallat olan şeytanla tartışmaya öncelik vermek lâzımdır. Çünkü bu şeytan onun da, hakkın da en büyük düşmanıdır ve kendisi için en yakın tehlikedir. Bu sebeple, kendi içindeki şeytanla tartışmayı bırakıp başkalarıyla tartışan bir kimse, vücuduna giren ve onu ısırıp öldürmek üzere olan yılanı bırakıp başkalarının üzerindeki sinekleri kovmaya çalışan akılsız bir kimse gibidir.

Tartışmanın Afetleri:

Tartışma hakkın ortaya çıkarılması için yapılmaz da kişinin kendi ilmini ve şahsî hünerini gösterme vasıtası yapılırsa, içinde şu âfetleri barındırır:

1- Kibirlenmek ve kendini beğenmek. Riya ve gösteriş için tartışan bir kimse, tartışmada galip geldiği zaman, kibirlenir ve kendini üstün görür. Halbuki, kibir büyük günahlardandır. ALLAH Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur: "Kalbinde zerre kadar kibir barındıran bir kimse cennete girmez." (Müslim, Tirmizî)

"Kim kendini üstün görürse, ALLAH onu alçaltır." (İbnu Mâce) Bir kısım kurnaz ve hilekâr kimseler, kibre izzet adını verir ve bununla ilmin şerefini korumaya çalıştıklarını söylerler. Bunların bu özürleri kabahatlerinden büyüktür. Çünkü, ALLAH Teâlâ’nın yasakladığı kibre izzet adını veriyor, ALLAH ve Rasûlü’nün övdükleri tevazuu ise zillet sayıyorlar.

2- Kıskançlık. Böyle bir kimse, karşısında güçlü bir rakip görmek istemez. Böyle birisiyle tartıştığı takdirde de onun üstünlüğünden rahatsızlık duyar ve onu kıskanır. Halbuki, haksız kıskançlıklar âfettirler. ALLAH Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur: "Ateş odunları yediği gibi, kıskançlık da sevapları yer." (Ebu Dâvûd, İbnu Mâce)

3- Kızgınlık ve düşmanlık. Tartışmada yenilen mahûd kişi, onu yenen hasmına karşı kızgınlık ve düşmanlık besler. Halbuki, müslümana karşı bu hisleri beslemek haramdır. Müslüman olmayana karşı da bu nefis için değil, ancak ALLAH için caizdir.

4- Gıybet etmek. Tartışmayı kaybeden taraf, duyduğu kin ve ezikliği yatıştırmak için, diğer tarafı arkasından çekiştirir ve onu küçültmeye çalışır. Yani, onu gıybet eder. Gıybet ise, bilinen günahlardandır. ALLAH Teâlâ, gıybeti ölmüş kardeşinin etini yemeye benzetmiştir. Böylece, o kişi uzun bir süre, böyle bir ölünün etini yiyip durur.

5- Karşısındakinin yenilmesini ve bu sebeple üzülüp gam yemesini can ve gönülden istemek. Halbuki, kendisi için istediği iyiliği müslüman kardeşi için de istemeyen bir kimse, müslümanların ahlâkından uzaktır.

6- Müslümanlar arasında soğukluk ve kopukluk doğması. Halbuki, müslümanlar birbirine karşı yakın ve sıcak olmalı ve birbirini sevmelidirler. İlimleri de, onları birbirinden uzaklaştırmamalı, birbirine yaklaştırmalıdır. İmam Şafiî (ra) şöyle demiştir: "İlim, fazilet ve akıl sahibi insanlar arasında yakınlaştırıcı bir akrabalık türüdür."

7- İlmi amel etmek için değil, tartışmak için öğrenmek. Tartışmayı meslek haline getirenler, âhirette kendilerine yarayan ve sâlih amelleri teşvik eden ilimleri değil, tartışmada başarılarını arttırabilen ilimleri öğrenirler. Böyleleri yaş ve kuru demeden bir sürü malumat biriktirirler. Fakat, bu karışık malumatın onların âhiretine zerre kadar faydası yoktur. Bu kimseler ilimde ileri, fakat amelde herkesten geridirler. ALLAH Rasûlü (sa) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ilim öğrenip ameli terk ettikleri, dilleriyle münafıklık edip kalpleriyle birbirlerine buğzettikleri ve aralarındaki dindarlık bağını kopardıkları zaman, ALLAH Teâlâ onları lanetler ve kulaklarını (hak sesine karşı) sağır, gözlerini de (hak nuruna karşı) kör eder." (Taberânî)

8- Karşı tarafın söylediği ve savunduğu hakkı ve doğruyu kabul etmemek. Halbuki ALLAH Teâlâ, hak ve doğruyu kabul etmemekle kendi zâtına iftira edilmesini aynı derecede göstermiş ve şöyle buyurmuştur: "ALLAH'a iftira eden veya kendisine gelen hakkı yalanlayandan daha zâlim kim vardır?" (En'âm, 21).

9- Tartışmanın giderek asıl gayesinden sapması ve karşılıklı tahkir ve saldırmalara yol açması.

Bu âfetler, ALLAH için değil, dünya ve nefis hesabına va'z eden, irşad yapan ve ilim öğretenlere de bulaşır. Kısacası, ilim, ya sahibini ebediyyen ihya eder, ya da onun ebedî felâketine sebep olur”

....

II.Dilin/Konuşmanın afetleri “...4. Âfet: Mücâdele Etmek ve Tartışmaktır:

Müslümanlar kendi aralarında mücâdele etmek ve tartışmaktan menedilmişlerdir. ALLAH Rasûlü (as) bu konuda şunları söylemiştir:

"Din kardeşinle tartışma, onunla alay etme ve ona yerine getirmeyeceğin sözü verme." (Tirmizî).

"Tartışmayı bırakın. Çünkü tartışmak fayda sağlamaz, zararından da emin olunmaz." (Taberanî).

"Haklı olduğu hâlde tartışmayı terk edene cennetin en yüksek yerinde, haksız iken onu terk edene de cennetin ortasında bir köşk verilir." (Geçti).

"ALLAH Teâlâ’nın putlara tapmaktan ve içki içmekten sonra bana yasakladığı şey tartışmaktır." (Taberanî, Beyhakî).

"ALLAH Teâlâ bir kavmi dalâlete sokarsa, onların kendi aralarındaki mücâdele ve tartışmaları çok ve çetin olur." (Tirmizî).

"Bir kimse haklı da olsa, tartışmaktan sakınmadıkça iman kemâlini kazanmaz ve şaka niyetiyle de olsa yalanı bırakmadıkça iman etmiş olmaz." (Ahmed, İbnu 1729 Ebid-Dünya).

Müslim İbni Yesâr (ra) şöyle demiştir: "Tartışmaktan sakının. Çünkü tartışmak hiddet doğurur. Hiddet ise şeytanın ipidir, insanı onunla oynatır."

İmam Mâlik (ra) şöyle demiştir: "Tartışmak dini savunmak aracı değildir. O sadece kalpleri sertleştirir, inatları koyulaştırır ve müslümanlar arasında kin ve düşmanlığı arttırır."

Bilâl İbni Sa'd (ra) şöyle demiştir: "Bir kimse inatçı, tartışmacı ve kendi fikriyle övünen biri ise onun helâk ve hasarı tamamlanmış demektir."

İbnu Ebi Leylâ (ra) şöyle demiştir: "Bir fikri müzâkere ederken karşındakine, 'Yalan söylüyorsun; sapmışsın.’ gibi kırıcı sözler söyleme." Bu o demektir ki, ilim ve fikir müzâkere eden kimseler sabırlı, nazik, terbiyeli ve iyi ahlâk sahibi olmak zorundadırlar. Barika-i hakikat ancak bu vasıflara sahip olan kimselerin müsâdeme-i efkârından doğar. Tartışmalarda kızmak ve hakaret etmeye kalkmak mağlubiyeti kabul etmek anlamındadır. Çünkü kızmak, çaresizliğin ifadesidir. Kibir za'fı, kızmak da çaresizliği örten örtülerdir. Şöyle denilmiştir: "Tartışan insanın vakar ve mürüvveti düşer; yalan söyleyen insanın inandırıcılığı gider; ahlâkı kötü olanın da zararı önce kendine olur." Müslim İbni Yesar'a, "Niçin kimseyle aran açık değildir?" diye sormuşlar. Kendisi şu cevabı vermiştir: "Çünkü mal için kimseyle kavga etmiyor, fikir için de kimseyle tartışmıyorum."

Nehyedilen ve dolayısıyla sakınılması gereken tartışmanın özellikleri şunlardır: 
1- Kızmak; 
2- Karşı tarafı dinlememek; 
3- Kendi haksızlığını (veya yanlışlığını) kabul etmemek; 
4- Karşı tarafın haklılığını kabul ve tasdik etmemek; 
5- Hakkın (veya doğrunun) ortaya çıkmasını değil, kendi fikrinin doğru çıkmasını istemek. İmam Şafiî (ra) ilmî tartışmalarıyla tanınır. Fakat o hep şunu söylerdi: "Maksadım hakkın ortaya çıkmasıdır. Onu benim veya rakibimin ortaya çıkarması benim için önemli değildir." 
6- Haksız ve yanlış olduğunu bile bile sözü uzatıp durmak; 
7- Kırıcı söz ve üslup kullanmak; 
8- Kibir ve üstünlük taslamak; 
9- Fikir tartışmasını sonunda şahsiyet ve haysiyet kavgasına dökmek; 
10- Karşı tarafın yenilmesine üzülmemek; 
11- Dargın ayrılmak. Bu şekilde tartışmak câiz değildir. Çünkü kendisiyle tartışılan kimse müslüman ise, müslümanlar dinin temel esaslarında anlaşmış vaziyettedirler. Bu sebeple, onların tartışmaları ancak ayrıntılarda olur. Ayrıntılarda ise ictihad etmek câizdir. ictihad etmek ise, ister istemez farklı görüşlerin ortaya çıkmasına yol açar. Onun için bu görüşlerin bir kısmı yanlış bile olsa, onlara karşı yumuşak ve geniş olmak lâzımdır. ALLAH Rasûlü’ne nisbet edilen bir sözde şöyle denilmiştir: "ALLAH o insana merhamet etsin ki, ehl-i kıbleye karşı dilini en yapıcı şekilde kullanır." Kendisiyle tartışılan kimse münafık veya kökten inançsız bir kimse ise, buna sevgi göstermek câiz olmadığı gibi, kendisiyle tartışırken kızmak ve hırçınlık göstermek de câiz değildir. Çünkü ALLAH Teâlâ, "Onlarla en güzel şekilde tartış." (Nahl, 125) buyurmuştur.

En güzel şekilde tartışmak ise, karşı tarafı ikna etmeye çalışmaktır. İkna etmek ise kızmak ve kabalık etmekle değil, delil getirmek ve inandırıcı olmakla olur. 

Hak ve haksızlıkla ilgisi bulunmayan, zararsız ve kişisel yanlışlar için tartışmak hiç bir suretle câiz değildir. Bu türlü yanlışları tartışmak, kendini göstermek niyetine matuf riyakârca bir davranıştır. Riyanın karıştığı hiçbir amel de makbul değildir. Böyle bir durumda, eğer yanlışın sahibi uyarılmaktan hoşlanırsa, gizlice uyarılması tavsiye edilir. Fakat kendisi bundan hoşlanmaz ve hatta tepki gösterirse, ona dokunmamak en iyisidir. Çünkü hem bir kimseyi bir yanlıştan kurtarmak, hem de karşılığında husumet ve soğukluk kazanmak hikmetli bir davranış değildir. Ömer (ra) şöyle demiştir: "İlmi üç şey için öğrenme, üç şeyden dolayı da terk etme. Onu tartışmak, kibirlenmek, riya ve gösteriş yapmak için öğrenme. Onu önemsememekten, cehalete razı olmaktan ve utanmaktan dolayı da terk etme." 

Nehyedilen tartışmanın temelinde biri nefsanî, diğeri hayvanî olan iki his vardır. Birinci his üstünlük taslama hissi, ikincisi ise karşısındakini ezme hissidir. Bu hislere mağlup olan bir kimse, tartışma çıkararak kendi kendisini tatmin etmeye çalışır." (Kaynak. İhyau Ulumi'd Din- İmam Gazali).





TRUMP’ın Sözde Gazze Barış Planı (!) 290925:

Trump'ın 29 eylül 2025 günü açıkladığı Gazze'deki barış için açıkladığı süreç barış planından ziyade tehditler içeren, adil olmayan,...